• BİR ÇAĞRI VEYA ÇIĞLIK

      Fıtrat üzere yaşayanlara, insanlığını muhafaza edenlere ve tüm Müslümanlara çağrımdır! - Adaleti koruyunuz. Adalete zulüm bulaştırmayınız. Adil insanların adaletine sahip çıkınız. - Zalimlere meyletmeyiniz. Zulme karşı çıkınız, zalimler içinden...

DUYURULAR

İSLAMİ ÇALIŞMALARDA EĞİTİMİN ÖNEMİ

İnsanı insan yapan deriden ambalajı değil, onun iman etmesi, sorumluluk duygusunu harekete geçirerek aklını doğru yönde çalıştırması, hayatına anlam kazandırmasıdır. Cansızlar, hayvanlar ve bitkiler irade ve akıl sahibi olmadıkları için sorumluluk duygusu taşımazlar. Onlar yaratılış gayelerinin dışında hareket de edemezler. Ama insan böyle değildir.

Akıl ve irade taşıdığı için sorumludur ve hayatının bir gayesi vardır, o da “Yalnızca Allah’ı razı etmek çabası, yani Allah’a ibadet…” İnsan yalnızca Allah’a karşı sorumlu değil, bunun gereği olarak kendisine, ailesine, akrabalarına, kavmine ve genel olarak da tüm insanlığa karşı sorumludur.

İnsanın yaratıcısıyla, kendisiyle, ailesiyle, tüm insanlarla, hayvanlarla, bitkilerle, tabiatla; kısaca tüm varlıklarla meşru ölçüler içerisinde barışık yaşayabilmesi ancak sağlıklı bir eğitimle mümkündür.

Bu dünyada kendisine yaşam alanı bulan insanoğlunun, kendisine, ailesine, yaşadığı topluma ve bütün dünyaya faydalı bir yaşam sürdürebilmesi için en gerekli olan şeylerin başında ilim gelmektedir. Sözlükte “bilmek” anlamına gelen ilim, klasik sözlüklerde “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen kesin inanç (itikad), bir nesnenin şeklinin zihinde oluşması, nesneyi olduğu gibi bilmek, nesnedeki gizliliğin ortadan kalkması” gibi değişik şekillerde tarif edilmektedir.

İlme giden yol ise eğitim ve öğretimle sağlanmaktadır. Sosyal yapıda iyiye doğru gelişimin öncüsü eğitim ve öğretimdir. Ferdin hem kendisiyle hem de yaşadığı toplumla olan ilişkilerinde iyiye doğru gidişat yine eğitim ve öğretimle olmaktadır. İnsanoğlunun hayatının her safhasında –doğumdan ölümüne kadar olan bütün dönemlerinde- ihtiyaç duyduğu en önemli şey yine eğitim ve öğretimdir.

İslam’ı hayata hakim kılma mücadelesi veren mü’minlerin çalışmalarında eğitimin önemi başat faktördür. Yani olmazsa olmaz mesabesindedir. İslami eğitimin hedefi en yalın ifadeyle “Salih insan” inşa etmektir. Bu, ister erkek ister kadın olsun, toplumdaki görevi ister yönetici, ister yönetilen, ister doktor, ister mühendis, ister tacir, ister sanayici, ister çiftçi olsun fark etmez.

İncelediğimiz zaman eğitim kadar etkili bir yöntem ve vasıta bilmiyoruz. Bu nedenle Kur’an ilk olarak “namaz kıl”, “ibadet et”, “cihat et” vs. emirlerle değil; “ Kendini, evreni, kitabını oku!” emriyle inmeye başlamıştır. Kur’an’ın ilk inen beş âyeti, İslam’da eğitimin temel esaslarını ortaya koymuştur. “Oku O yaratan Rabbinin adıyla! İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! Oku, O, cömertliğinin sonu olmayan Rabbinindir! Kalem ile (yazmayı) öğreten de. O, insana bilmediği şeyleri öğretti.” Yerle göğü birleştiren ilk beş âyet, İslam’da eğitimin nasıl olması gerektiğine parmak basmıştır.

İslami eğitim ilk peygamber olan ilk insanla Hz. Adem’le birlikte ve Allah tarafından kendisine ilim öğretilmesi sayesinde uygulamaya başlanmıştır. İslami eğitime bizler aynı zamanda tevhidi eğitim de diyebiliriz. Çünkü tüm peygamberlerin ortak mesajı tevhid idi.

İslami çalışmalarda eğitimin başladığı ilk yer ailedir ve tabiî ki evlerimizdir. Nitekim insanoğlu kendisine lazım olan ve hayat boyu unutmayacağı en önemli bilgileri hep bu yuvadan alır. Karakterin şekillenmesi, duyguların oluşması, bilginin öneminin anlaşılması ve dini hayatın insan üzerinde bıraktığı etki hep bu döneme rastlamaktadır. Bu nedenle İslami çalışmalarda aileler “Darul Erkam” fonksiyonu ile hareket etmelidir.

İslami çalışmalarda Allah Rasulün’ün nadide örnekliği eğitimde bize yeni ufuklar açmaktadır. Yüce Allah, o şerefli Rasulü’ne öyle özellikler vermiş, O’na öyle kabiliyetler ihsan etmiştir ki, bunlar sayesinde O, tarih boyunca görülen en büyük eğitimci olmuştur. Kendilerini davet ettiği kimselere katıksız bir sevgi beslemiş, her bir bireyi son derece dikkatli bir şekilde gözlemlemiş, bunun neticesinde her bir kişinin olumlu özelliklerini daha da derinleştirmek suretiyle muhatabına sürekli bir merhamet, bir ihsan göstermiş ve duyguların derinliklerine alabildiğine nüfuz etmiştir.

İslami çalışmalarda eğitimle yerine getirilmek istenen görev, uyuyan bir ümmeti uyandırmak ve bu ümmeti yeryüzü vakıasında etken tablosu içerisinde İslam’ın hakikatine yeniden döndürmektir.

Bunun yanında İslami çalışmalarda eğitim; İslam’ın mesajının yeryüzünün her köşesine yayılmasını ve tüm insanlığa ulaşmasını amaçlamaktadır. İslami eğitim Yeryüzünde ne kadar tağut varsa hepsinin İslam karşısında diz çöktürecek özgüveni yerinde, imanlı, vahyi kuşanmış, adil nesiller yetiştirmeyi amaçlar. İslami eğitim metodunun asli gayesi “Yeryüzünde fitne (şirk ve küfür) kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar cihad etmektir.

Ümmetin eğitimcilerinin yani davetçilerinin İslam’ın hakikatine dönerek onu hayatın vakıasında gerçek şekli ile uygulamaya koymaları sadece bu ümmet için değil tüm insanlık için faydalı olacaktır. Çünkü Yüce Allah, bu ümmeti bütün beşeriyetin hayrı ve iyiliği için çıkarmıştır.

“Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ve hem Allah’a da iman edersiniz.”(Ali İmran 110)

İslami çalışmalarda eğitim bir mecburiyettir. Cahilin sorması ve öğrenmesi, bilgilinin de öğretmesi bir görevdir. Sevgili peygamberimiz bu ilmin bir parçası olmamızı istemektedir. Nitekim bir Hadis-i Şerifinde bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Ya alim ol, ya talebe ol, ya dinleyici ol, ya da bunları sevenlerden ol, sakın beşincisi olma helak olursun”.

İslam medeniyeti geçmişte altın yıllarını yaşadıysa eğer, bunun en büyük sebebi Müslümanların eğitime verdiği önemdir. İslam’ı bir hayat tasavvuru olarak gören mü’minler çağa her zaman İslam ile mühürlerini vurmuş ve Kuranın manevi boyası ile yaşadıkları coğrafyayı huzur iklimine çevirmişlerdir. Hiç şüphesiz bu durum davetçi müminlerin eğitim faaliyetleri ile olmuştur.

Eğer bugün ümmet selin üzerindeki çer çöp gibi dağınık ise, eğer bugün yemek yiyenlerin sofraya birbirlerini çağırdıkları gibi diğer toplumlar bizim aleyhimize bir araya gelmek için birbirlerini çağırıyorlar ise şüphesiz bunun en büyük sebebi imanın vicdanlarda saklanan bir inanç haline dönüşmesidir. Eğitimsiz; yani amelsiz bir İslam tasavvuru bizleri seküler, laik ve kapitalist bir yaşamın buhranında inim inim inletmeye devam edecektir.

Müslüman şahsiyet sahibidir; mefkûresi, duruşu bellidir; yabancı kan kabul etmez; dışarıdan empoze edilen değerlere karşı durur, reaksiyon gösterir, inanç ve kimliğini korumak için gerekirse en kıymetli varlığını verir. Bu nedenle İslam âleminde görülen çalkantı ve sıkıntıların çoğunun temelinde materyalist eğitimin getirdiği tahribatı da görmek lazım.

İslami çalışmalarda eğitim istikrar, sabır, derinlikli ilmi birikim; ama en önemlisi ciddi bir plan ve program ister. İslam’ın hayata hâkim kılınması adına yapılacak her amel elbette ki değerlidir. Lakin artık düşe kalka değil, ayakları yere sağlam basan, Müslüman şahsiyet yetiştirmeyi ilke edinen ve her yönüyle çağa hitap edecek bireyler yetiştirmeye matuf bir eğitim anlayışının İslami çalışmalarımıza yön vermesi gerekmektedir.

İslami çalışmalarda eğitim kesintisizdir. Belli bir dönem ile birlikte sona erip durmaz ve insanlar eğitimi bırakıp belli bir tarafa yönelmezler. Eğitimde tekrarlar Müslümanı bıktırmaz; tam aksine onun imanın canlı ve dinamik kalmasına vesile olur. Bunun en güzel örneğini veda hutbesinde görmek mümkündür. Veda hutbesinde dile getirilen meselelerde aslında yeni bir şey yoktur. Ancak yeni olan bunun, Rasulullah’ın (sav) bir daha kavuşmasının söz konusu olmayacağı ashabı ile Veda Hutbesi olduğunu bildirme hususudur.

Bunun peygamberimiz açısından anlamı şudur: O, onlarla karşılaşmasının son anına kadar ashabının eğitimini sürdürmektedir. Bu hutbeyi dinleyenler açısında anlamına gelince; onlar da eğiticileri ile karşılaştıkları son ana kadar eğitim almaya muhtaçtırlar. Bu, illa da yeni bir şeyi temellendirmek için değildir. Ama daha önceden öğrendikleri bir şeyin yeniden hatırlatılması içindir.

İslami çalışmalarda eğitimin metodunu ve müfredatını belirleyen Kuran ve sünnettir. Peygamberimiz Kur’an’ı tebliğ etmiş, açıklamış, insanlara bilmediklerini ve hikmeti öğretmiş ve onları eğitmiştir (tezkiye etmiştir). Sevgili Peygamberimiz bunları yaparken “Kur’an’a hâkim, onu gölgeleyen, arka plana atan” bir eğitimci olarak değil, bizzat kendisi Kur’an’a hadim, onu rehber edinen ve onun ışığında vazifesini yapan bir rehber olarak davranmıştır. Bugün de Hz. Peygamber’in rehberlik, eğitimcilik usulünü uygulayan eğitimcilere ihtiyaç var ve yokluk, eksiklik bunların eksikliğidir.

Bu aşamada Müslüman eğitimcilere düşen; insanı konum ve onur bilinci üzerine eğitmek, yeteneklerini hor görmemek ve onu hafife almamaktır. Ona içinde bulunduğu varlıklar dünyasında ve yaşadığı hayatta sorumlu olduğunun ve Allahın önünde hesaba çekileceğinin şuurunu vermektir.

Ne mutlu İslami çalışmalarda eğitimin temel amacı olan “Salih İnsan” yetiştirebilenlere. Ne mutlu salih amellerle önce kendini, sonra aile efradını, sonra çevresini ve ümmeti müspet yönde değiştirebilenlere. Ne mutlu İslam medeniyetini yeniden ihya ve inşa edecek çalışkan şahsiyetlere.

tefsir dersi 2020

whatsapp takip edin

Yazanlarımız