Her kavramın kullanım alanı ve kullanım şekli vardır. TDK sözlüğüne göre kargaşa; Kışkırtma ve karışıklık yoluyla toplumda ortaya çıkan düzen bozukluğu, anarşi. Kalabalık, düzensizliğin yol açtığı karışıklık, kaos... Lisan ile dilin aynı anlamda...
I.
İçinde bulunduğumuz şu ahvalde gündeme ilişkin birtakım düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Hatırlatacağım iki hadise ile ilgili duruşu günümüze taşımanın, mümin olarak onlardan gerekli ibretler çıkarmanın çok önemli olduğuna inanıyorum.
Hz. Yunus Kıssası
Hatırlatmak istediğim ilk hadise Yunus aleyhisselam kıssasıdır. Bilindiği üzere Yunus aleyhisselam kavmini Allah'a davet etmek için elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Allah'a karşı sorumluluğunu yerine getirebilmek maksadıyla sonuna kadar mücadele etti. Ancak bunun kavmine herhangi bir fayda sağladığını o an için göremedi.
İlahi azabın kavmini yakalama vaktinin yaklaştığını anlayınca da azaptan kurtulmak için aralarından ayrılma kararı aldı. Ancak bir nebiye yakışan Rabbanî emir ve izinden sonra bu kararı almak ve uygulamaktı ama Yunus aleyhisselam, azabın geleceğini bilmeyi, ayrılmak için yeterli bir sebep kabul etti ve kavminden ayrılıp gemiye bindi.
Gemidekiler belli bir kişinin günahı sebebiyle geminin hareket edemediğini tespit edince Yunus aleyhisselam bu kişinin kendisinden başkası olmadığını fark etmekte gecikmedi. Çekilen kura neticesinde gemiden atlamak zorunda kaldı. Denizde olan birinin bir şekilde hayatını kurtarmak ümidi vardır ancak Yunus aleyhisselamın bu ümidi de tüketildi. Bir balık onu yuttu ve denizin derinliklerine doğru götürdü.
Yunus aleyhisselam, son derece dar ve sınırlı olan balığın karnında hiç kimsenin imdadına yetişemeyeceğini, hiçbir çabanın, hiçbir gayretin fayda veremeyeceğini kesin olarak bildi ve anladı.
Cenab‑ı Allah, kulunun duasına her daim icabet edendi. Hz. Yunus, kim ve nerede olursa olsun yapılan bütün duaların karşılıksız kalmayacağını gayet iyi biliyordu ama bu sefer Cenab‑ı Allah'ın farklı bir tecellisini bekledi. Allah'ın izni olmadan yapmış olduğu hareketin bir nebi olarak kendisine zulmetmek olduğunu elbette ki idrak etti. Denizin dibinde balığın karnındaki karanlıklar içerisinde: “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Ben gerçekten zalimlerden oldum.” diyerek hem hatasını itiraf etti hem Allah'tan af ve mağfiret diledi ve hem de şanı yüce olan Allah'ın kendisi gibi aciz ve çaresiz kalmış bir kulun tövbe, dua ve niyazını görüp işittiğini ve onun kendisine dönüşü muhakkak kabul edeceğini bütün kalbiyle anladı. Sığınacak başka bir kapının olmadığını da çok iyi biliyordu.
Şimdi şu yaşadığımız günleri, kendimizi düşünelim. İçinde bulunduğumuz bu karantina hiç şüphesiz denizin dibindeki balığın dar, korkunç ve karanlık karnıyla kıyas edilemeyecek kadar rahattır. Bütün tedbirlerimizi almış olmakla birlikte ‑en azından çoğumuzun böyle olduğunu zannediyorum- Rabbimize dönmeyi, ona yalvarıp yakarmayı, bu belayı üzerimizden def etmesini istemeyi ihmal etmemeliyiz. Bu yaşananları âlemlerin Rabbine yaklaşmak için büyük bir fırsat bilmeliyiz. Yunus aleyhisselamı kurtaran Rabbimiz bizleri de kurtaracaktır elbette. Yeter ki sadık ve samimi olup ona yaklaşmanın yollarını bulabilelim.
“Üzülme, Allah Bizimle”
Hatırlatmak istediğim ikinci örnek ise Resulullah Efendimizin hicret hadisesinde yaşadıklarıdır. Efendimiz, mağarada en yakın arkadaşı ve en büyük sahabesi Ebubekir radiyallahu anh ile yapayalnız idiler. Kendilerinin yakalanmaları halinde yakalayanlara vaat edilen ödül peşinde olan amansız takipçiler, mağaranın ağzına gelip dayanmamışlardı. Ebu Bekir radiyallahu anhın ifadesiyle “Onlardan birisi ayak ucuna bakacak olsaydı kendilerini görecekti.”
Onların da Yunus aleyhisselam gibi gidecek, kaçacak yerleri kalmamıştı. Balığın karnını andıran küçücük bir mağara içinde idiler ve dışarı çıkma şöyle dursun, kafalarını uzatıp dışarıda ne olup bittiğini görebilme imkânları dahi yoktu. Efendimiz'e bir zarar gelir korkusu ile Ebu Bekir'in ağzından: “Neredeyse bizi yakalayacaklar!..” anlamında sözler dökülünce Efendimiz onu şu mübarek sözleriyle teselli etti: “Üzülme! Allah bizimle!”
Gerçekten de böyle bir vaziyette insanın bir sığınağının olması, sığınacağı “Rahim” bir Rabbinin olduğunu bilmesi, bütün çarelerin ve imkânların onun elinde olduğunun şuuruna varması insana bir başka ferahlık, bir başka huzur, bir başka mutluluk veriyor.
Bizim de hangi şart ve ahvalde olursak olalım maneviyatımızı bozmamamız gerekiyor. Müminler olarak morallerimizin her zaman yüksek olması şarttır. Ümitler kırılmasın, çarelerin tükendiği zannedilmesin. Hep bir umut vardır. Çünkü müminler iman ve umut sahibidirler.
Muhammed ümmetini ve bütün kâinatı bilen, onların hallerinden haberdar olan Yüce Allah'ın bizimle olduğu şuuruyla ona dönmekten başka çaremiz yoktur. Yalvarıp yakaralım fakat bunda samimi olalım. Verdiğimiz sözleri unutmayalım. Kuran‑ı Kerim'de de hatırlatıldığı üzere “denizdeyken gemileri korkunç fırtınalara yakalanınca Allah'a yalvaran ama karaya çıktığı zaman verdikleri sözleri unutarak Allah'a yakarırken hangi taahhütlerde bulunduklarını hatırlamayarak isyankârlıklarına kaldıkları yerden devam eden kimseler” gibi olmayalım.
II.
Neler Yapmalı?
Malum, bugün ülkemizde, şehirlerimizde mevcut salgın sebebiyle karantina uygulanmaktadır. Bu karantinaya azami derecede riayet etmenin dinî, ahlâkî, tıbbî ve içtimai gereklilikleri vardır. Bunlara uymak hepimizin vazifesidir.
Bu vesileyle;
1. Daha çok ibadet etmek, daha çok Kur'ân‑ı Kerim okumak zorundayız.
2. Tedbir, tefekkür, tezekkür ve tevekkül anlayışımızı artırmalıyız.
3. İslami bilgi ve bilincimizi derinleştirmeliyiz.
4. Hayır hasenat yapmayı, daha çok sadaka vermeyi unutmamalıyız.
5. Ümmetin halini bir kez daha düşünmeliyiz. Kısa süreli bir sıkıntı için marketlere koşarken farklı coğrafyalardan yıllardır aç susuz yaşayan ümmetin mazlum ve mustazaflarını akıllardan hiç çıkarmayalım.
6. Ümmetin bu acı halini düşünüp çıkış yolları arayalım.
7. Bir ve beraber olmanın, kardeş olmanın, Müslümanca yaşamanın ve kaynaşmanın ne kadar önemli olduğuna inanalım.
8. Ailemiz, kardeşlerimiz, bacılarımız, yeğenlerimizle, akrabalarımızla ‑tavsiye edilen şartlara riayet ederek gerekli alâkayı pekiştirelim; karşılıklı hukukumuzu, eksik bıraktığımız taraflarımızı mümkün mertebe telafi edelim.
9. İlmî, ahlâkî ve beşerî ilişkilerimizi bir daha gözden geçirelim, eksiğimiz, gediğimiz varsa uygun yollarla tamamlayalım.
10. Sabır, sebat, metanet ve dua ile Allah'tan afiyet ihsan dileyelim.
Umulur ki bu karantina Allah'la olan ahdimizi yenilememize, ona bütün varlığımızla, benliğimizle dönmemize, acizliğimizi, çaresizliğimizi, kısaca kulluğumuzu hatırlayarak ona her şeyimizle teslim olmamıza bir vesile olur.
Bunu yapabildiğimiz takdirde göreceksiniz bu musibet bizim için çok hayırlı olacak, çok güzel neticeler ile hem kendimize hem beşeriyete dönme imkânına sahip olacağız.
III.
Yuvalarımıza Dönmenin Zamanı
“Bizi kimse durduramaz.” dedi birisi. Diğer tağutlara tercüman oldu. Hepimizin kendi çapında bir tuğyanı vardı elbette. Bizde de ona benzer birkaç yön vardı. İlim, kalkınma, hız, bilişim, teknoloji, bilgi çağı, uzay çağı, globalizm, dünya küçük köy oldu ve daha bilmem ne tür kibir ve kendini beğenmişlik kokan cümleler kuruluyordu. Bu cümleleri kuranlar ya da bunlara inananlar, Nemrut'un bir sivrisinekle, Firavun'un bir damla suyla koca fil ordusunun Allah tarafından görevlendirilmiş kuşların attıkları pişmiş nohut tanesi büyüklüğündeki taşlarla helak edildiklerini bilmiyorlardı. Bilenler de pek hatırlamıyordu bunları. Derken çıktı bir koronavirüs... Kur’ân‑ı Kerim'e göre o, Allah'ın emri altında sadece bir askerdi. Birkaç ay içerisinde bütün dünyayı dolaştı. Herkesi esir aldı, etrafı kasıp kavurdu…
Uzayda koloni oluşturma hayali kuran insan evine kapandı. Açlıktan ölmeyeyim, pisliğimle kalmayayım diye en gereksiz gıdadan tuvalet kâğıdına varıncaya kadar aç gözlülükle ve bencilce hücum etti marketlere. “Küçük bir köy” diye tanımlanan koca dünya bizleri evlerimize hapsetti. Ya da küçük köyü evlerimize sığdıramadık ve biz de evlerimize sığamadık. Çünkü çoğumuzun evi “yuva” değildi. Oysa insanın ilk inşa yeri yuvalarıydı. Onu tekrar inşa edebilmek için işte bizlere bulunmaz tarihî bir fırsat. Eşimizi, ailemizi, çocuklarımız fark edelim. Onların dünyalarına girelim, dünyamızı onlara açalım. Derme çatma evlerin sahibi değil, yuvaya dönüşmüş ailelerin sahipleri olalım.
Uyanma, Dirilme, Silkinme Vakti
Okuyamadığımız kitaplar sırada yığınla mı bekliyor? Alın size vakit, okuyun okuyabildiğiniz kadar. Üzerinde durmak istediğiniz ama bir türlü fırsat bulamadığınız işler, araştırmalar, çalışmalar mı vardı? Haydi, iş başına, güzel bir planlama ve hazırlıktan sonra koyulun işe. Yapamadıklarınızı yapmaya girişin. Allah ile Resulü ile ve birebir çok yakın olmamız gereken bütün temel değerlerimiz ile gevşek alakamızdan mı şikâyet ediyorduk? Artık eve yorgun argın gelmediğimiz için teheccüde kolay kalkabiliriz. Yüce Rabbimizle baş başa kalmak için çok zamanımız var demektir. Korona, karantina imtihanı bizi ailemize, Rabbimize, Kur’ân'ımıza, Efendimizin sünnetine, harabeye dönmüş medeniyetimizi yeniden inşa etmeye dönmemizi sağlasın. Eğer bunu yapamazsak ileride neler olabileceğinin numunelerini korkarım korona göstermiş oldu. Kâbe'miz tavafsız kaldı, camilerimiz cemaatsiz ve namazsız kaldı. Çarşı pazarlarımız kesada uğradı, üretim olabildiğince yavaşladı ve daha neler oldu neler, her şeyi yaşayarak anladık. Hatta birbirimizin yüzüne hasret kaldık…
Bunlarla eğer kendimize dönmeyecek olursak vay halimize! Aslında korona kendimize gelmezsek ileride neler olabileceğini küçük bir örnekle gösterdi bizlere. Artık uyanmalı, dirilmeli ve silkelenmeliyiz.
Haydi, ey ümmet, korona musibetinden kurtulmak ve bu musibetin etkisini ortadan kaldırmak için güzel ve hayırlı çalışmalar yapmanın tam zamanı!
Allah'ın selamı bu çalışmaları yapanların üzerine olsun. Cenab‑ı Allah bizlere bütün sınavlardan başarıyla geçmeyi nasip etsin.
Âmin!