• BAYRAM MESAJI 2023

      Hayatın iniş-çıkışları, ruhumuzun iniş-çıkışlarının dünyamıza aksetmesidir. Bu hali en iyi Ramazan'da ve Bayramlarda yaşarız. Ruhumuz Ramazan'la yücelere erişti ve şimdi yücelerden bir kutlu kutlamayla yere, gerçeğe, hayatın acı taraflarına inişe...

DUYURULAR

NİÇİN SİYER OKUMALIYIZ?

nicin siyer okumaliyiz

Şüphesiz, hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder, O’ndan yardım diler ve O’ndan bizleri bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O'na sığınırız. Allah’ın hidayet ettiği kişiyi hiç kimse dalalete düşüremez. Dalalete düşürdüğü kişiyi de hiç kimse hidayete/doğru yola erdiremez.

Ben şehadet ederim ki tek ve ortağı olmayan Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (sav) O'nun kulu ve elçisidir

“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” 1

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” 2

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” 3

Yarabbi! Zatının yüceliğine ve saltanatının büyüklüğüne layık olan şekliyle sana hamd olsun. Sen razı oluncaya kadar Sana hamd olsun. Sen razı olduğun zaman da ve sen razı olduktan sonra da sana hamd olsun.

Şüphesiz ki Peygamber (sav)'in hidayet yolunun araştırılması her Müslüman için en önemli bir görevdir. Peygambe (sav)'i tanımak aynı zamanda da çok önemli hedefleri de içerir. Bu hedeflerin en önemlileri ise Resûlullah'ın şahsiyetini, davranışlarını, sözlerini ve takrirlerini (onayladığı işlerini) öğrenerek onun şahsiyetini tanıma, Müslüman’a Hz. Peygamber (sav)’in sevgisini kazandırma, var olan sevgiyi arttırma ve Resûlullah (sav) ile birlikte cihad eden ashabı kiramın yaşantısını tanıtmadır. Dolayısıyla onun hayatını tanımak Peygamber (sav)’in sevgisi ile birlikte her Müslüman’a sahabe sevgisini de kazandıracak ve Müslümanları onların yolunda yürümeye davet edecektir.

Şüphesiz kİ. Peygamber (sav) Efendimizin sireti; onun çocukluğu, gençliği, daveti, cihadı, sabrı ve düşmana karşı kazandığı zaferleri başta olmak üzere doğumundan vefatına kadarki hayatının bütün evrelerini kapsar. Bu çalışma onun hayatını bütün incelik ve detaylarıyla incelemekte; bir eş olarak, bir baba olarak, askerlerini tanzim eden bir komutan olarak, ordu içerisinde yer alan bir savaşçı olarak, yönetici ve siyasetçi olarak, eğitimci, davetçi ve zahit insan olarak, adalet dağıtan bir hâkim olarak yaptığı uygulamaları açık bir şekilde açıklamaktadır. Buna göre her Müslüman aradığını
Peygamber (sav)’in siretinde bulacaktır.4

Dolayısıyla davetçi; siyer okumakla birlikte davanın üslup ve aşamalarını Resûlullah (sav)’in siretinde bulacak. Her aşamaya uygun araçları tanıyacak, insanlarla olan ilişkilerinde ve onları İslam’a davet etme konusunda ondan istifade edecek; Resûlullah (sav)’in ila-i kelimetullah için sarf ettiği büyük gayretin, engelleri aşmada ve zorluklara karşı direnmedeki davranış biçiminin, şiddet ve fitneler karşısındaki tutumunun ne olduğunun şuuruna varacaktır.

Eğitimci; eğitim alanındaki Nebevî dersleri ve Resûlullah (sav)’in genelde bütün insanlar, özelde de kendisinin bizatihi terbiye ettiği, inayetiyle koruduğu, onlardan emsalsiz Kur’an neslini çıkardığı, Allah’a iman edip iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran insanlar için en hayırlı ümmeti onlardan oluşturduğu ashabı kiramın üzerindeki tesirini Nebevî Siret’te bulacaktır.

Savaşan bir komutan; orduları, halkları, kabileleri ve ümmeti nasıl sevk ve idare edeceğine dair ilkeleri Resûlullah (sav)’ın siretinde bulacak bu hususlarda onun takip ettiği sağlam düzeni ve ince programı onun hayatında görecektir. Yine onun hayatında gerek planlama hususundaki açık örnekleri ve gerekse yürütme hususunda dikkat ettiği hususları bulacak, asker ile komutan arasında ve yöneten ile yönetilenler arasında şura prensibini uygulayabilmek ve adalet ilkelerini yerleştirmek için Resûlullah (sav)’ın gösterdiği özeni görecektir.

Siyasetçi olan bir kişi; Resûlullah (sav)'in siretinde dış cephesiyle Müslüman olduğunu ilan edip küfrünü ve Peygambere karşı beslediği kinini gizleyerek sürekli olarak Allah Resûlü'nün aleyhine çalışan münafıkların lideri Abdullah İbn-i Übey İbn-i Selül gibi sapık siyasetçilere ve en gaddar düşmanlarına karşı nasıl davrandığını, İbn-i Selül’ün Resûlullah (sav)’i zayıf düşürmek ve insanları ondan nefret ettirmek amacıyla kurduğu komploları nasıl tezgahladığını, onun zat-ı şerifini incitecek yaygaraları nasıl yaydığını ve bütün bunlara rağmen Resûlullah (sav)’ın ona nasıl muamele ettiğini görecek, hem ona hem de beslediği kine karşı nasıl sabrettiğini öğrenecektir.

Resulullah (sav)'in takip ettiği ince siyaset sayesinde İbn Selül’ün gerçek yüzü ortaya çıkmış ve başta en yakınları olmak üzere bütün insanlar nefretle onu terk etmiş ve Resulullah (sav)’in liderliği etrafında toplanmışlardır.

Âlimler; Allah Teâlâ'nın yüce kitabını anlamalarına yardımcı olacak bilgileri Resulullah (sav)'in siretinde bulacaklar. Zira Peygamber (sav)’in sireti, pratikte Kur’an-ı Kerim'in tefsiridir. Onda nüzul sebepleri ve pek çok ayet-i kerimenin tefsiri bulunmaktadır.

Resulullah (sav)’in sireti; ayetlerin manasını anlamaya ayetlerden hüküm çıkarmaya ve olaylarla iç içe yaşamaya, dolayısıyla ayetlerdeki şer’i hükümleri ve şer’i siyasetin prensiplerini çıkarmaya yardımcı olmaktadır.

Âlimler; Resûlullah (sav)’in siretinden değişik İslami ilimlerde doğru bilgileri elde ederek, nasih-mensuh ve diğer ilimleri idrak etmenin yanı sıra onunla İslami ruhun ve yüksek hedeflerin lezzetini bulacaklardır.

Zahitler, Resulullah (sav)’in siretinde zühdün manasını, gerçeğini ve hedefini, tüccarlar da ticaretin hedeflerini, yollarını ve nizamını bulacaklardır.

Musibetzedeler; Sabır ve dayanıklılığın en yüksek derecelerini onun hayatından öğreneceklerdir. Dolayısıyla İslam davası yolunda yürürken azimleri güçlenecek, Allah Teâlâ’ya olan güvenler, artacak ve akıbetin (sonucun) takva ehlinde olduğuna içtenlikle inanacaklardır. 5

Ve bütün ümmet; Resûlullah (sav)'in siretinden üstün edepleri güzel ahlakı, sağlam akideyi, doğru ibadeti, yüksek ruhu, kalbin temizliğini Allah yolunda cihad sevgisini ve O'nun yolunda şehit olma arzusunu öğrenecektir. Bütün bu anlatılanlardan dolayıdır ki, Hasan oğlu Ali şöyle demiştir:

“Bize Kuran'dan sureler öğretildiği gibi Resûlullah (sav)’in gazveleri de öğretilirdi.”

Vakidi Muhammed b. Abdullah’ın şöyle dediğini naklediyor: “Amcam Zühri’yi şöyle söylerken işittim: "Meğazi ilminde hem dünya hem de ahiret ilimleri bulunmaktadır.”

İsmail İbn-i Muhammed İbn-i Sa’d İbn-i Ebi Vakkas şöyle demektedir: “Benim babam Resûlullah (sav)'in meğazilerini bize sayarak öğretiyordu ve şöyle diyordu; ‘Bunlar sizin ecdadınızın eserleridir, unutmayın, zayi etmeyin.”6

Şüphesiz Resûlullah (sav)'in siretinin okunması ve araştırılması, ümmeti terbiye etmek ve devleti ikame etmek konularında âlimlere, komutanlara, fakihlere ve yöneticilere ışık tutmakta; İslam’ın ve Müslümanların tekrar eski azametli günlerine dönmelerini sağlayacak yolu ummalarına yardımcı olmaktadır. Bu ise Müslümanların ilerleme ve gerileme sebeplerinin bilinmesiyle mümkündür. Böylece fertlerin terbiyesi, Müslüman cemaatin yapılandırılması, toplumun ihyası ve devletin kurulması hususlarında Resûlullah (sav)’in fıkhıyla tanışacaklardır.

Resûlullah (sav)'in siretini okuyan ve araştıran her Müslüman Resûlullah (sav)’in geçtiği aşamaları, davaya savaş açan müsriklerin izledikleri metotların karşısındaki kudretini, Habeşistan hicretinin ince planını, Taif ehlini ikna çabasını, panayır (fuar) ve hac mevsimlerinde kalplere davayı arz etmesini, Ensar’ı tedricen İslam’a davet etmesini ve sonradan Medine'ye olan mübarek hicretini görecektir.

Şüphesiz başlangıcından sonuna kadar ön hazırlıklarından sonrasında cereyan eden hadiselere kadar hicret olayında tefekkür ederek planlama ve yürütmedeki maharet ve inceliği gören bir kimse, Resûlullah (sav)’in hayatında vahiy ile doğrultulmuş planlamayı ve Müslüman'dan talep edilen her şeyde planlamanın sünnetten ve ilahî tekliften bir parça olduğunu idrak edecektir.

Şüphesiz ki her Müslüman Nebevî Metod’dan; savaş yapmayı ve mücadeleyi, yönetme sanatlarını, her aşamayı idare etmeyi ve bir merhaleden diğer bir merhaleye geçişteki maharet ve profesyonelliğin yanı sıra Resûlullah (sav)’in Yahudi, münafık, kâfir ve Hıristiyanlardan oluşan güçlere karşı nasıl davrandığını ve Allah'ın tevfiki ve Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de beyan ettiği zaferin şart ve sebeplerine bağlı kalarak o güçlere karşı nasıl galip geldiğini öğrenecektir.

Bu ümmeti iktidara getirmenin, izzet, şeref ve itibarını iade etmenin ve Allah’ın şeriatını hâkim kılmanın ancak Nebevî yola bağlı kalmakla gerçekleşeceğine dair köklü bir kanaate sahibim. Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır:

“De kİ: ‘Allah’a itaat edin. Peygamber e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendisine yüklenendir (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir (görevleri yerine getirmek). Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık seçik duyurmaktır.”7

Bu ayeti kerime, yeryüzünde iktidar olma yolunun Peygamber’e ittiba etmekten geçtiğini açıkça beyan etmekte, ondan sonraki ayetlerde iktidarı dile getirmekte ve iktidar şartlarını ifade etmektedir. Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır:

“Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını (yeryüzünün iktidarını onlara vereceğini), onlar için beğenip seçtiği dini (İslam’ı)onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır. Namazı kılın, zekâtı verin. Peygamber’e itaat edin ki merhamet göresiniz.”8

Resûlullah (sav) ve ashabı (ra), yeryüzünde yer edinmek ve iktidar olmak için bütün şartları yerine getirdiler; taşıdığı bütün manaları ve bütün rükünleriyle imanı gerçekleştirdiler. Her çeşidiyle iyi amelleri işlediler. Hayrın her çeşidine haris oldular. Hayatlarının her alanında kapsamlı bir ubudiyet ile Allah’a ibadet ettiler. Şirkin her çeşidiyle, her şekliyle ve şirkte saklı olan her şeyle savaştılar. Hem fert hem cemaat bazında maddi ve manevi iktidar olmak ve yer edinmek için bütün sebeplere sarıldılar. Ta ki, Medine’de devletlerini kurana kadar. Bundan dolayıdır ki Allah’ın dinini bütün halkların ve ümmetlerin arasında yaydılar.

Bugün Müslümanların, yeryüzünde yaşayan halkların evrensel liderliğinden geri kalmaları, ilahı mesajı unutup layık oldukları yerden düşen, gerek ilmî ve gerek pratik (amelî) alanlarda kaynağın, hayallerden oluşan korkunç birikintilerle karıştıran, Rabbani sünnetleri ihmal eden ve yeryüzünde yer edinme ve iktidar olma düşüncesinin hayalî şeylerle mümkün olacağını sanan bir kavim için mantıki bir sonuçtur.

Şüphesiz Müslümanların başına gelen bu imani zafiyet, ruhi kuruntu, fikrî karışıklık, psikolojik sarsıntı, zihnî dağınıklık ve ahlaki çöküntünün tek sebebi, ümmet ile Kur'an-ı Kerim, Resûlullah (sav)’in sünneti, Raşit Halifelerin devri ve değerli tarihimizdeki parlak ve aydınlatıcı noktaların arasında oluşan boşluğun ta kendisidir.

Kur'an-ı Kerim'den, Nebevi yoldan ve Raşid Halifelerin siretinden tamamıyla uzak oldukları hâlde ortaya çıkıp İslam namına konuşan birçok insanı görmüyor musunuz? Onlar, batı medeniyeti karşısında psikolojik hezimetin sonucunda konuşmaları arasına yeni terimler ve sulandırılmış manalar yerleştirdiler. Kelime oyunu yaparak konuları gerçek manasından saptırıyor, saatlerce konuşuyor, makaleler yayınlıyorlar, ahkâm kesiyorlar. İnsan, kâinat, hayat ve hayat felsefesi hakkında, değişik konularında kitaplar yazıyorlar. Onların konuşma ve makalelerinde Kur’an-ı Kerim’den, Nebevi Metod’tan, peygamberlerin halklarını davet etmelerinden, yeryüzünde yer edinme ve iktidar olma fıkhından (Fıkhu’n-Nasr ve’t Temkin) ve halkların değişimi ile devletleri devletleri kurma meselelerinde Allah’ın sünnetlerini derinliğine kavrama hususunda neredeyse hiçbir gayretleri olmamıştır. Hatta Nureddin Zengi, Selahaddin Eyyubi, Yusuf İbni Taşfin, Gazneli Mahmud ve Muhammed Fatih gibi ümmeti terbiye etme ve devleti kurma konularında Nebevî Metod üzere yürümüş komutanların dönemlerinde ümmetin yükseliş ve kalkınma faktörlerini de bize sunmaları için şanlı tarihimizi enine boyuna araştırdıklarına dair bir esere de rastlamak mümkün değildir.

Onlar, ilahi vahiyden ve Rabbani metottan çok uzak olan Doğulu veya Batılı bazı siyasetçileri, düşünürleri ve kültürlü insanları delil gösterirler ve örnekleri onların hayatlarından misal göstermek suretiyle verirler.

Tabii ki ben, başka halkların ve ümmetlerin tecrübelerinden istifade etmeye karşı çıkan kimselerden değilim. Zira hikmet Müslüman’ın yitik malıdır, nerede bulursa onu almalıdır. Ama Rabbani metodu bilmeyen veya bilip de bilmezden gelen, dersler ve ibretlerle dolup taşan bu azametli ümmetin tarihini unutarak Kur’an-ı Kerim’in nurundan ve Resûlullah (sav)’in şerefli sünnetinden uzak görüşlere sahip olan, heva ve hevesleriyle şuurlu Müslümanların oturmaları gereken makamlara oturmaya çalışanlara karşıyım.

İbni Kayyım ne güzel söylemiştir:

“Allah’a yemin olsun ki, günahlardan korkum yoktur.
Çünkü günahlar af ve mağfiret yolu üzerindedirler.
Ancak ben bu vahyin ve Kur'an'ın hâkim kılınması hususunda,
Kalplerin ondan soyutlanmasından ve adamların görüşlerine,
Ve görüşlerinden kaynaklanan kuruntulara rıza göstermekten korkarım.
Rahman olan Allah'ın minnetiyle o olmasın."

Biz, ümmeti terbiye etme ve şer’i devleti kurma konusunda Nebevi Metod’un halklarda, ümmetlerde ve devletlerde sünnetullahı/Yüce Allah’ın değişmez kanunlarını ve O’nun davasını omuzlayarak insanların dünyasına giren Resûlullah (sav)’in halklara, ümmetlere nasıl davrandığını, devletler arası ilişkilerde nasıl muamele ettiğini tanımaya son derece muhtacız.

Ta ki davamızda ve dinimizi yeryüzünde yerleştirmede Resûlullah(sav)’in sünnetiyle doğru yolu bulalım ve o yolda yürüyelim. Kök ve dallarını Rabbimizin kitabından ve Resûlullah (sav)’in sünnetinden alarak sağlam bir metodun üzerine temel atalım.

“Andolsun ki Allah'ın Resûlü, sizin için, Allah ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”9

Resûlullah (sav)’in ümmeti terbiye etme ve devleti kurma meselelerindeki fıkhı; kapsamlı, kâmil, ölçülü ve toplumların hidayetinde halkların ihyasında ve devletlerin kurulmasında Allah’ın sünnetlerine uygun idi. Dolayısıyla Resûlullah (sav), son derece hikmetli ve üstün bir zekâ ile o sünnetlere uygun olarak muamelelerde bulundu. Tıpkı tedriç, bela, esbaba sarılma ve nefislerin değiştirilmesi gibi...

Resûlullah (sav), ashabının kalbine taşıdığı anlamlar, değerler ve Allah (cc), insan, kâinat, hayat, cennet, cehennem, kaza ve kaderle ilgili doğru akide ve düşünceleri ile birlikte Rabbani metodu yerleştirdi.

Ashab-ı Kiram (ra), Resûlullah (sav)’in terbiye ile ilgili metodundan çok etkilenirlerdi. Onlar, onun yönlendirmesine bağlılıkta gayet hırslı idiler. Herhangi bir nedenle orada hazır bulunmayan biri geldiğinde arkadaşlarına Resûlullah (sav)'in ahvalini, eğitimini, irşadını ve hazır bulunmadığı süre zarfında inen vahyi sorar, öğrenirdi. Onlar küçük büyük her şeyde Resûlullah (sav)'in attığı her adımı izler ve ona uyarlardı. Resûlullah (sav)'in genel durumunu araştırmayı nefislerine hasretmezlerdi. Resûlullah (sav)’den öğrendikleri, bildikleri ve gördükleri her şeyi çocuklarına ve çevresindeki insanlara da anlatarak onlarla paylaşırlardı.

Bu kitapta (Siyer-i Nebi, Ali Muhammed Sallabî) siret geniş çaplı olarak araştırılmıştır. Ayrıca peygamberlikten önceki dünyanın genel durumu; hâkim olan medeniyetler; bi’set zamanında siyasi, ekonomik ve sosyal şartlar ahlaki durumlar; Resûlullah(sav)’in dünyaya gelişinden önceki önemli olaylar; vahyin inişi; davet aşamaları; Mekke devrindeki inanç, düşünce, ahlak ve ibadet yapısı; davet ve savaş hususunda müşriklerin takındığı tavır; Habeşistan'a yapılan hicret; Taif’e yapılan yolculuk ve o yolculukta karşılaştığı eziyet ve sıkıntılar; İsra ve Miraç nimeti; kabileler; Medine ahalisinden hayır kervanları ve nurun öncü birliklerinin ziyareti ve nihayet Nebevi hicretle kurulan ilk İslam devletinin kuruluşuna kadar geçen aşamaları araştırılıp dile getirilmiştir.

Bu kitap, okuyucusunun olaylara tamamıyla vâkıf olmasını sağlamakta, olaylardan dersler, ibretler ve neticeler çıkarmaktadır. Ta ki çağdaş dünyamızdaki Müslümanlar, onlardan istifade edebilsinler.

Araştırmacı (yazar), Resûlullah (sav)’in Medine'ye girişinden başlayarak vefatına kadar olan hayatını ele almıştır. Toplumu pekiştirip terbiye etmesini, devlet yapısındaki araçlarını, içteki ve dıştaki devlet düşmanlarıyla savaşmasını bütün detaylarıyla ele almıştır. Dolayısıyla bir araştırmacı, Resülullah (sav)’in toplumu idare etmede, Medine Vesikası’nda tescil edilmiş Ehli Kitap'la yaptığı anlaşmada, cihad hareketinde, ekonomik tedbirlerde ve bütün beşeriyeti zifirî karanlıklardan, putlara/heykellere ibadet etmekten kurtarmak ve Yüce Hâkim'in şeriatından sapmalarından korumak için gelen bu dine Müslümanın sahip çıkması için Peygamber (sav)’in fıkhına vâkıf kılacaktır.

Araştırmacı, çok sayıda ümmet evladının zihninden Nebevî siretin kayboluş problemini gidermeye çalışmaktadır.

Yakın tarihte yazılan ve Resûlullah (sav)'in siretini anlatan; Safiyürrahman Mübarekfuri'ye ait “Er-Rahiku’l-Mahtum”, Muhammed Gazali'ye ait “Fikhu’s-Sire”, Ramazan el-Buti'ye ait “Fıkhu’s-Sireti’n-Nebevîyye” ve Ebu’l Hasan en-Nedvi’ye ait “Es-Siretu’n-Nebevîye” gibi bir çok değerli araştırma ortaya çıktı. Yüce Allah da o araştırmaları kabul etti ve ümmet içerisinde yaydı.

Ancak o araştırmalar çok kısa idi ve Allah Resûlü’nün hayatında meydana gelen olayların tümünü kapsamıyordu. Bazı üniversiteler bu kitaplara itimat ederek o kitapları müfredat programlarına koydular. Bu üniversitelerde bu kitapları okuyup içeriğini öğrenen öğrenciler Resûlullah (sav)’in siretini anlamış olur zannettiler. Tabii ki bu, çok yanlış olduğu kadar Resûlullah (sav)’in şanlı Sireti hakkında da tehlikeli bir anlayıştır. Bu durum öğrencilerle sınırlı kalmayıp bazı mescit imamlarına ve bazı İslami hareketlerin liderlerine de sirayet etti. Dolayısıyla onların mensuplarına da yansıdı. Böylece birçok insanın nazarında siret ile ilgili çok kısır bir düşünce ortaya çıktı.

Şeyh Muhammed el-Gazali, Fikhu’s-Sire adlı eserinin sonunda böyle bir düşüncenin tehlikesine dikkat çekerek şöyle diyor:

"Sen doğumundan vefatına kadar tarihini incelediğinde Hz. Muhammed (sav)’in hayatını öğrendiğini sanıyorsun, oysa bu son derece yanlıştır. Çünkü sen, Kur’an-ı Kerim ve temiz sünneti inceleyip okumadan hakkıyla sünneti öğrenemezsin ve algılayamazsın. İslam Peygamberi (sav) ile bağlantın, Kur’an ve sünnetten elde ettiğin pay kadar olur." 10

Nebevî siret, bütün nesillere, hayat serüveninde onlara faydalı olacak her şeyi vermektedir. O hâlde siret, her zamana ve her mekâna hitap ettiği gibi ıslah edicidir de...

Ömrümün birçok yılını Kur’an-ı Kerim ve Resûlullah (sav)’in Siretinin araştırılması içinde yaşadım. O günler hayatımın en güzel günleri oldu. Araştırma esnasında yabancılığımı ve hicretimi unuttum, kaynakların içinde bulunan elmaslar, hazineler ve değerli mücevherat ile iç içe yaşadım. Yüce ümmet evlatlarının ellerinin ulaşabilmesi için, o hazine ve mücevherleri toplamaya, sıralamaya, düzenlemeye ve birbiriyle uyumlu bir hâle getirmeye çalıştım.

Derslerin, ibretlerin ve faydaların anlatımı konusunda eski ve yeni siyer yazarları arasındaki farkları tesbit ettim. Zira zaman zaman Zehebi’nin zikretmediğini İbni Hişam zikretmekte ve Sünen sahiplerinin zikretmediğini de İbni Kesir zikretmektedir. Bu, eski yazarların arasındaki farktır. Yeni yazarların arasındaki fark ise, Gazali’nin zikretmediğini Sibai zikrediyor. Gadban’ın anlatmadığını el-Buti anlatıyor. Aynı şekilde, eski ve yeni siyer yazarlarının zikretmedikleri bazı şeyler tefsir, Fethu’l-Bari ve Nevevi Şerhi gibi hadis şerhleri ve muhtelif fıkıh kitaplarında bulunuyor.

O dersleri, ibretleri ve faydaları toplamakla Allah Teâlâ bana ikramda bulundu. Kolaylıkla bulunabilecek ve olgunlaşmış o meyveleri toplayacak okuyucuya yardımcı olabilecek bir şekilde o dersleri, ibretleri ve faydaları güzel bir gerdanlıkta (bu kitapta) toplayarak düzenledim.

Şüphesiz bu kitapta yüzlerce kaynaktan toplanmış bilgi, ilmî birikim ve pratize edilebilecek fikirler bulunmaktadır.

Libya, Yemen, Irak, Mısır, Sudan, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Şam diyarından çok sayıda kardeş; karşılıklı sohbet, münakaşa ve toplantılarla bu zorlu hizmeti ortaya çıkarmada pay sahibi olmuşlardır. Bazıları çok nadir bulunan kaynaklara ulaşmakta ve onları temin etmede bana çok yardımcı oldular. Bazıları, Allah Teâlâ’nın kâinattaki mer’i kanunlarına Hayber ve Mekke fethindeki fırsat kanunu gibi mübarek hareketinde (Resûlullah'ın iç içe yaşadığı) kanunlara bağlanma mecburiyetinin yolunu gösterdi.

Bazıları da Tarihî Siret'i, Amelî Siret ile irtibatlandırmanın ve engin bir bilgi, derin fıkıh ve aşırı duygusallıkla yeni nesle yardımcı olacak düzgün bir metodun çerçevesinde birbiriyle kaynaştırmanın önemine işaret ettiler. Siret; ruhun ve aklın gıdası, kalplerin dirilticisi ve nefislerin aydınlığıdır.

Şüphesiz Resûlullah (sav)'in sireti, İslami davetin seyrinin muhtaç olduğu her alanda çok zengindir.

Peygamber (sav); davet, terbiye, kültür, eğitim ve cihad başta olmak üzere hayatın bütün alanlarında kendisine uymak isteyenlere çok sayıda örnek bırakmadan dünyadan göçmedi. O hâlde Resûlullah (sav)'in siretinde derinleşmek, Resûlullah (sav)’i diğer insanlardan ayıran büyük ahlaki birikimi ve Resûlullah (sav)’in insanlarla yaşadığı güzel davranışları tanıma noktasında okuyucuya yardımcı olmaktadır. Okuyucu, Resûlullah (sav)’in siretinde şairin şu sözünü doğrulayacak şeyleri görecektir;

“Senden daha güzeli gözlerim görmedi,
Senden daha iyiyi kadınlar doğurmadı.
Bütün ayıplardan münezzeh yaratıldın,
Sanki sen istediğin şekilde yaratıldın.”

Durum böyle... Ancak ben, bu çalışmamın hatasız olduğunu ve her yönüyle mükemmel olduğunu iddia etmiyorum. Çünkü masumiyet ve mükemmeliyet peygamberlerin şanıdır ve onlara mahsusustur. İlklerin gücünün yetmediği şeyleri yaptığımı da iddia etmiyorum. Çünkü Resûlullah (sav)’in şanı büyüktür ve siretindeki bazı alamet ve işaretlerin izahının; zarif nefse, derin fıkha, üstün zekâya ve aşkın bir imana ihtiyacı vardır. Bütün ilimleri kuşattığını/bildiğini zanneden kimse nefsini tanımamıştır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır.

"Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir. Bana ondan ancak az bir bilgi verilmiştir.”11

İlim, sahipsiz bir denizdir. Şair şunu söylerken ne güzel söylemiş

“İlimde felsefeyi iddia eden kimseye de ki:
Bir şeyi ezberledin ama senden birçok şey kayıptır.”

Sa’lebi şöyle diyor. “Bir kimse bir kitap yazarsa ve o kitap onun yanında bir gece kalırsa, diğer gecelerde ona bir şeyler eklemek veya ondan bir şeyler çıkarmak ihtiyacı hisseder.Peki bu durum bir gecede yaşanıyorsa ya yıllar boyu durum nasıl olacak?"

İ’mad el-İsbehani de şöyle diyor. “Ben görüyorum ki insan bir gün bir kitap yazdığında ertesi günün sabah kalktığında ‘Şurası değiştirilseydi daha güzel olacaktı; şu şekilde eklenme yapılsaydı daha güzel görünecekti; şu öne alınsaydı daha iyi olacaktı; şurası silinseydi daha şık olacaktı' gibi sözler sarf etmekten kendilerini kurtaramadığını gördüm. Bu durum en büyük ibretlerden olup bütün beşeriyeti istila eden eksikliğin en bariz delilidir.”

Son olarak, bu çalışmayla, sadece kendi rızasını, insanlara yararlı olmasını, yazdığım her harf karşılığında bana sevap kazandırmasını bu çalışmayı güzel amellerimin terazisine koymasını ve bu kitabın tamamlanması için bütün güçleriyle bana yardım eden kardeşlerime de sevap kazandırmasını Yüce Allah tan diliyorum.

Şair şöyle demiş:

“Topal olduğum hâlde kavmin kervanı peşinde yürüyorum.
Böylece karşılaştığım eğriliğin telafisini umut ediyorum.
Beni geçmelerinden sonra onlara ulaşırsam eğer.
Gökyüzü Rabbi için; insanlar için, çokça çıkış yolu var.
İnsanlardan kopuk, yerin kurak bir bölgesinde kalırsam eğer.
Bu durumda hiç yoktur topal olan kimseye zarar.”

Ey Allah’ım! Bütün noksanlıklardan seni tenzih eder ve sana hamd ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet eder, senden mağfiret dilerim ve dönüşümüz sanadır.

Rabbının affına, mağfiretine ve rızasına çok muhtaç olan kulu.

Ali Muhammed Sallabi

Siyer-i Nebi, Ravza Yayınları

H. 1422-M. 2001


 

 

tefsir dersi 2020

whatsapp takip edin

Yazanlarımız