• KİRLENMEK - KİRLETMEK

      Kir, kirlenmek, kirletmek kavramları ilk bakışta çok açık ve sarih bir kelime veya kavram. Buna biraz daha yakından ve farklı bir yerden bakma gereğine kaniyim. Kir; vücudun veya nesnelerin üzerinde oluşan pislik. Utanılacak hal. Pis- pislik ise;...

DUYURULAR

ÇANAKKALE GEÇİLDİ ÇÜNKÜ...

Bizim bir Çanakkale zaferimiz vardır. Düşman ordusunu-özellikle İngiltere’yi denize döktüğümüz destansı zafer.
Çanakkale Savaşı, Müslümanların inançlarını korumak için verdiği mücadeledir.
Çanakkale Savaşı, kâfirlerin topraklarımıza girip kâfirlik yapmalarını engellemek için verdiğimiz bir mücadeledir.

Çanakkale Savaşı; namazla, tekbirlerle, Kur’an’la verilen mücadelenin adıdır.
Çanakkale Savaşı, Müslümanların “Biz daha bitmedik. İman varsa imkan da var” sloganını Batının kokuşmuş, materyalist, seküler zihniyetine haykırmaktır.
Çanakkale zaferi; ulusalcı, seküler, Kemalist ve ırkçı zihniyetin vesayetlerini sürdürmek için kullandıkları bir araç asla olamaz.
Çanakkale Savaşı, ümmetin diriliş için attığı son çığlıktır. Çanakkale zaferi, ümmete “kalkın ayağa ve dimdik durun” demektir. Çanakkale zaferi, “düşmek ayıp değil, kalkmasını bil” düsturunu bize en iyi öğreten zaferdir. Çanakkale zaferi, gücünü vahiyden alan, ümmetçi düşüncenin dışa yansımasıdır. Yoksa Çanakkale zaferi, toprağı kurtarıp zihinleri Batı’nın seküler ve materyalist zincirlerine bağlamak değildir.
Çanakkale Savaşı, inanç değerlerini korumak ve yüceltmek için Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Lazıyla, Çerkeziyle verdiğimiz mücadelenin adıdır.

İşte tam bunu dediğimde birileri için “Ama Araplar bizi arkadan vurdu, İngilizlerle iş birliği yaptılar” demek refleks haline gelmiş.
“Mekke Emir’i Şerif Hüseyin İngilizlerle anlaşıp 1. Dünya Savaşı’nda İngilizleri destekledi. Ama Arapların hepsi bunu yapmadı. Osmanlı’yı savunan Araplar da vardı. Çanakkale, Kafkas ve Balkan Savaşları’nda bizden yana oldular. Bu savaşlarda ‘200 bin Müslüman Arap’ şehit oldu. Yurt dışına gidip Osmanlı şehit mezarlıklarına bakın, Bağdatlı, Şamlı, Halepli, Trabluslu, Beyrutlu kişilerin mezarlarını göreceksiniz”[1]

Çanakkale Savaşı’nda bizim safımızda bize destek veren onlarca Arap vardı. Ve onlarcası Çanakkale Savaşı’nda şehit düştü. İngilizlerle işbirliği yapan Şerif Hüseyin ve yandaşlarıdır. Bunu kalkıp tüm Araplara genellemek gülünçtür. Şerif Hüseyin ve yandaşlarının yaptıklarını “Araplar bizi arkadan vurdu” diyerek insanlara anlatmak “ulusalcı-ırkçı zihniyetin” dışa yansımasıdır. Bunlar asla Çanakkale Savaşı’nda bizimle beraber olan Arap Müslümanları görmezler. Çanakkale zaferini sadece Türklerin zaferiymiş gibi göstermek isterler. Hâlbuki o zaferi, Diyarbakırlı, Bitlisli, Siirtli Müslüman Kürt kardeşimle, Müslüman Arap kardeşimle, Müslüman Laz kardeşimle, Müslüman Türk kardeşimle beraber kazandık. Ve biz bunu bir inanç uğruna yaptık.

Çanakkale Zaferi’nden sonra günümüze kadar “Çanakkale geçilmez!” diyerek her yerde söyledik durduk. Duvarlara yazdık bunu. Bunu kağıtlara büyükçe yazıp sınıflara astık. Caddelere, sokaklara “Çanakkale Geçilmez” pankartları astık. Ne zaman Çanakkale kelimesi geçse hemen aklımıza “Çanakkale geçilmez. Geçilmedi de” cümlesi geldi. Arkadaşımıza, akrabamıza, kardeşimize Çanakkale’de yaşanan ibretlik olayları anlata anlata bitiremedik. Savaşta yaşanan mucizevi olayları anlattıkça anlattık. Askerlerimizin ne kadar güzel bir destan yazdığını her seferinde anlattık. Ve ardından omuzlarımızı kabartıp o destansı cümleyi tekrardan kurduk: “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ!”
Ama Çanakkale geçildi. Hatta Çanakkale gibi onlarca yer geçildi. Ama biz “Çanakkale Geçilmez” diyerek kendimizi avuttuk durduk. Evet üstüne basa basa söylüyorum: “Çanakkale Geçildi” Bu yazımı da Çanakkale’nin nasıl geçildiğini ispatlamak için yazdım.

ÇANAKKALE GEÇİLDİ! ÇÜNKÜ…

Çanakkale Savaşı’ndan sonra yaşanan olayları iyi analiz edersek bu gerçeği kolayca anlayabiliriz. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi kurulmuş yeni bir devlet oluşmuştu. Meclis dualarla, Kur’an’la, tekbirlerle, namazlarla, hatimlerle açılmıştı. Kelime-i Tevhid bayrağı ile tekbirler getiriliyordu. Bu gün ise o bayrağa “irtica” deniliyor. Meclisin içinde kürsünün arkasında “Ve emruhum şura beynehum” (onların işleri aralarında şura istişare iledir.-Şura 38) ayeti yazılıydı. [2] Ayrıca dönemin İzmir Milletvekili Mahmut Esat Bozkurt diyor ki: “Mecliste müezzin beş vakit ezan okur, imam cemaate namaz kıldırırdı…”[3]Evet gördüğünüz gibi yeni kurulan mecliste ve devlette din konusunda ne kadar hassas olduğu görülüyor. Zaten Çanakkale zaferi de bu ruhla kazanılmıştı. Devleti ve meclisi de bu ruh inşaa ediyordu. Ama çok kısa bir zaman sonra bu durum ortadan kalkmış ve meclise de devlete de seküler-laik yapı egemen olmuştu. Tevhid Bayrağı irtica simgesi olmuş. Kur’an’ın ilkeleri gericilik, savunanlar da yobaz olmuştu. Artık meclise vahiy hakim değildi. Vahyin egemenliğini savunan milletvekilleri de tasfiye edilmişti. Bunlardan bir de Mehmet Akif’ti. Mecliste ezan okumak, Kur’an’ın ve İslam’ın ilkelerini savunmak irtica, gericilik, yobazlık ve teröristlik olacaktı. “Laiklik elden gidiyor. Kahrolsun şeriat diyerek” dindar kesim tasfiye edilecekti. Zaten bu durum günümüzde de aynı yapısıyla devam etmektedir. İşte Çanakkale’nin geçildiğinin birinci delili bu. Çanakkale geçilmemiş olsaydı bunlar olur muydu?

ÇANAKKALE GEÇİLDİ! ÇÜNKÜ…

Tarih 3 Mart 1924’ü gösteriyordu. Hilafet kaldırılmış, daha doğrusu ilga edilmişti. Hükmünü kaybetmişti. Son halife 2. Abdulmecit yurtdışına sürülmüştü. Halifenin şahsi hayatından bahsetmek istemiyorum. Asıl olan hilafet kurumunun ne kadar önemli bir kurum olduğudur. Hilafet ile dünyadaki tüm Müslümanlar Halifenin etrafında toplanıyorlardı ve böylece Müslümanlar büyük bir güç haline geliyordu. İngilizler ve Batı Hilafet ve Halife’den hiç hoşlanmıyordu. Çünkü Müslümanları birlik ve beraberlik içinde tutuyordu. Bu da İngilizlerin Müslümanları “bölüp parçalayıp yutmasını” engelliyordu. Halife, haydin savaş var! dediğinde Müslümanlar toplanıp büyük bir güç oluşturuyordu. İngilizler, Hilafet ve Halife belasından kurtulmalıydı. Farklı ırktan olan Müslümanları Hilafet ve Halife birleştiriyordu. Bakın Hilafet kaldırıldığında İngilizlerin tepkisi nasıl olmuş:

Halifelik kaldırılınca İngiltere’nin Musul’daki resmi görevlisi bunu hayretle karşılayıp inanmakta güçlük çekmiştir. İngiliz görevli “Halifeliğin ortadan kaldırılmasıyla Türkler’in bindikleri dalı kestiklerini ve bununda İngiltere için inanılmayacak derecede mükemmel olduğunu”[4] söyledi.

İngiltere büyükelçisi Ronald Lind 8 Şubat 1926 raporunda şunları diyor: “Laik Türkiye’nin Müslümanları artık İngilizler için tehlike olmaktan çıkmıştır”[5]
İngiliz yazar PhilipsGraves ise “Türkler herhangi bir devlet için güçlük yaratabilecek Hilafet kurumunu ortadan kaldırmakla Britanya(İngiliz) İmparatorluğuna çok büyük iyilik yapmıştır”[6]

Meşur tarihçi Arnold J. Taynbee ise şunu dedi: “Halifeliğin kaldırılmasıyla Türkler İslam dünyasının merkezi olmaktan çıkmıştır. Türkiye İslam’ın manevi önderliğini bırakıp, dünyevi bir hükümet kurup halifeyi sınır dışı edince Batılaşmanın nimetlerine karşılık İslam birliği ve desteğinden vazgeçti. Ne olursa olsun Halifelik İslam toplumunu birleştirici ve İslam’ın geçmişi ile en güçlü bağı sayılmıştır”[7] Zaten bunun için Hilafet tehlikeliydi.
Evet aslında İngilizler, Hilafetin kaldırılmasıyla Çanakkale Savaşı’nda elde edemedikleri büyük zaferi elde ettiler. İngilizler için Hilafet’in kaldırılmasıyla(ilgası), Müslümanları birleştiren güç ortadan kalktı. İngilizler için bundan daha büyük zafer olabilir mi? Artık Müslümanları istedikleri gibi bölüp parçalayıp yutabileceklerdi.

ÇANAKKALE GEÇİLDİ! ÇÜNKÜ…

25 Kasım 1925’te TBMM, meşhur Şapka Kanununu kabul etti. İşte bu Kanunla beraber yaşananlar tarihimizde utanç lekesi olarak kalacaktı. Şapka giymeyenlere karşı baskı uygulanacak gerekirse asılacaktı. Yaşanan şu olay durumu en güzel şekilde özetliyor:

Rize Ulu Camii imamı Hafız Şaban Hoca cemaate “Biz dinimize bağlılık isteriz inanmayanlar inanmasın fakat inananlara zulüm yapılmasın, tek isteğimiz sarığımıza sakalımıza cübbemize dokunulmasın. Şapkayı giyenler giysin ama giymeyenler hapse atılmasın.” şeklindeki sözleri Rize’de şapka yasasına karşı protestoları başlatmıştı. Bu protestolara karşı hükümet halkı sindirmek için Rize limanına dönemin en büyük savaş gemisi “Hamidiye Zırhlısını” demirleyerek Rize’yi bomba yağmuruna tutmuştu. Hamidiye zırhlısının Rize’nin yamaçlarına topçu ateşi açtığı ve halkın bunu destanlaştırarak: “Atma Hamidiye atmavergide vereceğuk, şapka da giyeceğük” ağıtları yakarak aman diledikleri tarih kütüklerinde kayıtlıdır. [8] Şapka giymemek için ölene kadar şehre inmeyip dağlarda, mağaralarda yaşayan insanlar bile olmuştur. Kellesiz kalmak istemeyenler de şapkayı bulup giyiyorlardı.

Ayrıca Maraş, Sivas, Kayseri, Erzurum’da da halk isyan etti. Halkın üzerine ateş açıldı. [9]

Bu da gösteriyor ki, zihnin ve şeklin Batı’ya uydurulması için her şey yapılır olmuştu. Kendi memleketi bombalayacak kadar ileri gidilmişti. Halbuki Çanakkale Savaşı İngiltere ve Batı’nın zihniyetine karşı verdiğimiz mücadelenin ifadesiydi. Çanakkale Savaşı’nda İngilizlere ve Batı’ya karşı her türlü mücadeleyi verdik. Ama savaştan sonra onlara benzemek için her şey yapıldı. Savaş sadece toprak kurtarmak değildir. Savaş aynı zamanda inancını, hukukunu ve seni sen yapan değerleri de kurtarmaktır.

ÇANAKKALE GEÇİLDİ! ÇÜNKÜ…

1 Kasım 1928’de Harf İnkılabı olmuştur. 1000 yıllık alfabemiz bir günde değiştirilmişti. Bununla beraber hiçbirimiz 90 yıl önce yazılmış bir eseri alıp okuyamıyoruz. Eski kütüphaneler türbeye dönüşmüştür. Cemil Meriç’in dediği gibi 3 Kasım 1928’den itibaren kütüphaneler birer “tuğla yığını”na döndü; dini-kültürel birikimimiz gelecek nesillere aktarılamadı. İsmet İnönü’nün şu sözü tüm bu Türkçeleşme harekatının amacını ortaya koyuyor: “Harf İnkılabı’nın en büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. Türk milletini bir kültür âleminden bir başkasına nakletmiştir” Ahmet Cevat Emre “Arap yazısıyla Batı kültürünü benimsemek imkânsızdı.” diye yazmıştır. Demek ki, gerçek amaç, Batı medeniyetine geçmekti, Osmanlı’yı, İslam’ı ve Kur’an’ı temsil eden bir yazıyla yollarına devam edemezlerdi. Kendi iradesiyle Harf İnkılabı’nı yapan 2 ülke var modern çağda. Biri biziz, diğeri İsrail. Ancak mühim bir farkla: Biz Arap yazısını geri bıraktırıyor diye terk ederken, İsrail, hemen bütün Yahudi vatandaşları Latin harflerini bildiği halde tersinden bir Harf İnkılabı yaptı ve “2 bin yıl önceki” ölü ve öğretilmesi çok zor “İbrani alfabesini” diriltti. Latin alfabesine geçilmesiyle batıya doğru meyledildi. İnsanlarda bugün bile belli olan kimlik bunalımı oluştu. [10]
Aslında buna Osmanlı’nın yani tarihin hakimiyetinden kurtulmak da diyebiliriz. Tüm bu yaşananlara baktığımızda biz 1. Dünya Savaşı’nda İngilizlerin işgalinden değil de Osmanlı’nın hakimiyetinden kurtulmuşuz gibi geliyor. Bu değişiklik Batı’nın kültür anlayışını benimsemede yardımcı olacaktı. İşte Harf Devrimi de Çanakkale’nin geçildiğinin başka bir delili.

ÇANAKKALE GEÇİLDİ! ÇÜNKÜ…

Çanakkale’nin geçildiğinin en vahim örneğine geldik şimdi. Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan güzellik yarışmalarına yani. Dünya genelinde bir güzellik yarışması düzenlenir Avrupa’da. Belçika’nın Spa şehrinde düzenlenen bu yarışmaya Keriman Halis gönderilir. 28 ülkenin temsilcileri arasından dünya güzeli seçilir. Buraya kadar belki acı verici bir şey yok. Ama Keriman Halis nasıl birinci oldu?

Yarışma gününde jürinin önünde kızlar birer birer geçip giyimleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar. Jüri salona geçip puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek şöyle dedi: “Sayın jüri üyeleri bugün Avrupa’nın Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir… Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman aramızdadır. Bu kızı zaferimizin tacı kabul edeceğiz. Onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış yokmuş önemli değil… Bu sene Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahale eden Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu işte “mayo ve sutyen”ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uygun bu kızı beğendik. Müslümanların geleceğinin böyle olması temennisiyle. Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”[11] Keriman Halis Türkiye’ye döndüğünde Atatürk ona “ECE” ismini veriyor ve böylece ismi Keriman Halis Ece oluyor. Ece “kraliçe” anlamına gelmektedir.

Şimdi soruyorum biz Çanakkale Savaşı’nı bunlar için mi yapmıştık? Biz Çanakkale Savaşı’nı Avrupa’ya çıplak bir kız gönderip Avrupalıların gözüne zevk vermesi için mi yapmıştık? Biz Çanakkale Savaşı’nı namusumuzu korumak için yapmamış mıydık? Çanakkale Avrupa’ya güzellik yarışması için çıplak bir Müslüman kız gönderdiğimiz gün geçildi. Çanakkale Avrupa’dan birincilikle dönen bu kızımıza “ECE (kraliçe)” ismini verdiğimiz gün geçildi. Halbuki Çanakkale’de ve diğer savaşlarda ninelerimiz ve annelerimiz örtüsüyle, tesettürüyle askerimize yardım etmişlerdi. Cephanelik taşımış, yiyecek giyecek taşımışlardı. Onlar bizim namusumuzun bekçisiydi. Bu güzellik yarışması gösteriyor ki, Çanakkale çoktan geçilmiş de bizim haberimiz yok. Allah aşkına biz Çanakkale Savaşını bunlar için mi verdik?İşte Çanakkale’nin geçildiğinin en büyük delillerinden bir de budur.

ÇANAKKALE GEÇİLDİ! ÇÜNKÜ…

Bildiğiniz gibi yüzümüzü Batı’ya çevirdikten sonra yaşantımız şeklimiz tamamen onlara benzemeye başladı. Daha doğrusu Laik-seküler gömlek bu halka zorla giydirildi desek daha doğru olur. Eğitim ve kanunlarla bunu zorla oturttular. Daha sonra yetişen nesil haram ve helalleri dikkate almamaya başladı. Ahlaksızlıklar arttı. Günümüze kadar Türkiye’nin bir çok yerinde devlet eliyle “resmi genelevler” açıldı.

İnsan Hakları Derneği (Şefkat-Der) yayınladığı raporda ülkedeki fuhuş gerçeğini ortaya koydu. ‘Hayatı Çalınan Hayatsız Kadın’ konulu rapora göre, 55 ilde bulunan genelevlerde, “vesikalı (izin belgeli) 3 bin kadın”, genelev dışında ise “vesikalı 15 bin kadın” çalıştırılıyor. 100 bin kadının da kayıt dışı olarak çalıştırıldığının belirtildiği raporda bu rakamın 50 bininin çocuk olduğu dile getiriliyor… Gayri resmi genelevlerinde, randevu evlerinde, otellerde, çeşitli mekanlarda, sokaklarda kayıtdışı olarak çalıştırılan seks kölesi kadınlarının sayısınınsa 100 binden fazla olduğu raporda vurgulanıyor. Bu sayının 50 bininin 18 yaşından küçük çocuk olduğu dile getirilirken 60 yaşındaki kadınların bile çalıştırıldığı aktarılıyor. Düzenli olarak hayat kadınları ile beraber olan erkek sayısının “1 milyonu” geçtiği belirtilen raporda, Türkiye’deki bazı genelevlerin bedelinin 300 bin TL’den 3 milyon TL’ye kadar çıktığı kaydediliyor. Yerli ve yabancı binlerce kadının fuhuş tuzağına düşürüldüğünün açıklandığı raporda, Türkiye’deki seks köleliği ticaretinde dönen rantın 5 milyard oları bulduğu vurgulanıyor. [15]

Hatta ülkemizdeki vergi rekortmenlerinden bir tanesi bir çok genelevin sahibi olan “MatildManukyan’dır”(öldü) Ermeni kökenli Türk genelev patroniçesi. İşlettiği genelev sayısını 37’ye çıkarmıştı. Genelevlerden kazandığı paraları gayrimenkule dönüştürerek ailesinden kalan gayrimenkul sayısını artıran Manukyan 6 kez vergi rekortmeni olarak çeşitli ödüller almıştı. [16]

Çanakkale’de savaşan inançlı bir askerimizin bu topraklar üzerinde devlet eliyle genelev açılacağı söylense inanır mıydı? Zaten İngilizlerin bunları yapmaması için Çanakkale’de destan yazmıştık. İşte tüm bu fuhşiyatın artması bilinçsizce ve dayatarak yüzünü Batı’ya dönmenin sonucuydu bunlar. Anlayacağınız yeni bir Çanakkale Savaşı daha yapmamız lazım. İstanbul’u yeniden bir daha fethetmemiz lazım. Bir Kurtuluş Savaşı daha vermemiz lazım, Batı’nın kokuşmuşluğundan kurtulmak için.
Zilletten kurtulup izzeti elde etmek için.

Selam ve dua ile…

Mustafa GÜLDAĞI

(Bu yazı Genç Birikim dergisinden alınmıştır.)

[1] Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi 2, Soner Yalçın, s. 144-145
[2] Abdurrahman Dilipak – Yeni Akit 2008-04- 23Bugün 23 Nisan!
[3] Yavuz Bahadıroğlu Tarihimizin Gizli Odaları 91, 92 Ayrıca bu konuda bkz. Genç birikim dergisi ocak 2013 sayı 164 1. Meclis’in Feshinden 2. Meclis’in Faaliyetlerine, Mustafa Güldağı
[4] Osmanlının Gizli Tarihi, İsmail Çollak, s. 184-187
[5] Osmanlının Gizli Tarihi, İsmail Çollak, s. 184-187
[6] Osmanlının Gizli Tarihi, İsmail Çollak, s. 184-187
[7] Osmanlının Gizli Tarihi, İsmail Çollak, s. 184-187
[8] Son Devrin Din Mazlumları, Necip Fazıl Kısakürek, s. 81 Cumhuriyet Dönemi Din ve Devlet İlişkileri, Hasan Hüseyin Ceylan, cilt 2, s. 51-52 Genç Birikim Dergisi Ocak 2013 Sayı 164 1. Meclis’in Feshinden 2. Meclis’in Faaliyetlerine, Mustafa Güldağı
[9] Bkz. Cumhuriyet Dönemi Din ve Devlet İlişkileri, Hasan Hüseyin Ceylan, cilt 2, s. 51-52
[10] Satılık İmparatorluk, Mustafa Armağan, s. 189-194, Timaş Yay.
[11] Hekimoğlu İsmail, Bir Millet Uyanıyor, s. 153-154-155. Yeni Rehber Ansiklopedisi, cilt 11, s. 357, Türkiye gazetesi. Cumhuriyetin Tarihi, Ahmet Cemil Ertunç, s. 163-164, Pınar yay. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, cilt 13, s. 6638, Milliyet
[12] Türkçe Ezan ve Menderes, Mustafa Armağan, s. 9, Timaş Yay.
[13] Türkçe Ezan ve Menderes, Mustafa Armağan, s. 43, Timaş Yay.
[14] Ben de Yazdım, Celal Bayar, 8 cilt
[15] Yeni Akit 05 Ekim 2013 Cumartesi
[16]http://tr. wikipedia. org/wiki/Matild_Manukyan

tefsir dersi 2020

whatsapp takip edin

Yazanlarımız