RUANDA'DA İSLÂM RÜZGÂRI

ruanda da islam ruzgari

Batı'nın kışkırtmaları sonucu Tutsilerle Hutuların birbirlerini kırdığı ülke Raunda. 1994'teki kabile savaşında 1 milyon insanını kaybetti. Artık “kabileciliğin” ismini bile duymak istemeyen Ruandalıların İslâm'a olan ilgisi her geçen yıl artıyor. Ülkedeki Müslümanların imkânsızlıklar içerisindeki azimli çalışmaları da bölgede İslâm'ın yayılması adına bizleri umutlandırıyor.

 

Tarih boyunca büyük acılar, katliamlar, soykırım ve ayrılıkların yaşandığı bin tepeli ülke Ruanda'dayız. Orta Afrika'da Büyük Göller Bölgesi'nde yer alan Ruanda'nın nüfusu 9 milyondur. Komşuları Burundi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Uganda ve Tanzanya'dır. Engebeli olan ülkenin adının anlamı “Bin tepe ülkesi” anlamına gelmektedir. Ruanda'nın adı 1994'te yaşanan ve 1 milyon insanın ölümüyle sonuçlanan katliamla hafızalara kazındı. Belçika'nın, emperyalist bir anlayışla ülke yönetimini kontrolünde elinde tutmak için Tutsilerle Hutular arasındaki kabile ayrımcılığını körüklemesi, fakir Ruandalılar için bedeli çok ağır bir politika oldu.

Bu katliamın neden yaşandığını tam olarak anlamak için geçmişe bir yolculuk yapmak yerinde olacaktır. Raunda, 1890 Brüksel Konferansı'nda, sömürge güçleri tarafından önce Almanların idaresine verildi. Ancak doğal kaynaklar bakımından fakir olması nedeniyle ülke Almanların pek ilgisini çekmedi. I. Dünya Savaşı'nın ardından Ruanda'nın yönetimi Belçika'ya verildi. Afrika siyasetinde yönetici ve yöneten unsurların birbirinden ayrılması prensibini uygulayan Belçikalılar, bu politikayı Ruanda için kontrolün elde tutulmasının garantisi olarak gördüler ve bölgede bulunan azınlıktaki Tutsileri, Hutulara karşı desteklemek amacıyla onlara ırka dayalı bazı ayrıcalıklar verdiler.

İlk Fitne Tohumlarını Belçika Ekti

Sömürgeci güçlere kolaylık olması amacıyla herkese ırkını gösteren kimlikler dağıtıldı. Tutsi ve Hutuların aslında ortak olan dil-gelenek-etnik geçmişleri ve kültürleri yok sayılarak bir tür yapay ırksal ayrımcılığa gidildi. Böylece ilk fitne tohumlarını eken Belçikalılar, 1950 yılından sonra başlayan özgürlükçü akımlarla bu defa sayıca üstün olan Hutuları desteklemeye başladılar.

1962'de yapılan seçimlerde Tutsiler yönetimi ele geçirdi. Böylece Hutular yönetimden uzaklaştırılmaya başlandı. Bu dönemde başlayan fitne, kabileler arasında birçok katliama sahne oldu. 6 Nisan 1994 yılında Hutulu başkan, uçağı düşürülerek öldürüldü. Bu olayla birlikte başlayan Tutsi katliamı üç ay gibi kısa bir sürede 1 milyon insanın katledilmesiyle sonuçlandı.

Çok büyük acıların ve katliamların yaşandığı bu küçük Orta Afrika ülkesi, artık kabile ve kabilecilikle ilgili tek kelime bile duymak istemiyor. Bugün insanlar yokluğa ve hayatın bütün zorluklarına rağmen barış içinde yaşamlarını sürdürüyorlar.

Müslümanlar İmkânsızlıklara Rağmen İyi Çalışıyor

İHH'nın projelerini yerinde görmek ve yeni projelerin startını vermek için gittiğimiz Ruanda'da başkent Kigali Havaalanı'na ayak bastığımızda Ruanda'nın ne kadar yoksul bir ülke olduğunu hemen fark ediyoruz. Evlerin durumu ve altyapı yokluğu ülkenin ne kadar çaresiz olduğunu gösteriyor. Aynı gün içinde ziyaret etiğimiz Takva Mescidi, bize Müslümanların bütün imkânsızlıklara rağmen dinlerine nasıl sarıldıklarını gösterdi. Cemaatle ikindi namazı kıldığımız Takva Mescidi, 100 m2 alana sahip. Bakımsızlıktan her tarafı dökülen mescidin bitişiğinde bir odadan müteşekkil bir Kur'an kursu var. Bu odanın durumu da mescitten kötü. Mescidin zemininin yarısı oldukça eski ve yırtık kilimlerle kaplı.

50'den fazla öğrencinin Kur'an eğitimi aldığı kurs odasının ise sadece dörtte birlik bölümü çok eski bir hasırla kaplı. Geri kalan alan ise toprak zemin. Cemaatten öğrendiğimiz kadarıyla ülkedeki birçok Kur'an kursu ve cami bu durumda. İnsanlar, maddi imkânsızlıklardan dolayı camilerinin, Kur'an kurslarının içlerini restore edemiyorlar. Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen camide 6-7 yaşlarında babalarıyla namaza gelen beyaz takkeli siyah çocukları görüyoruz.

Bu insanlar belki de hayatlarında ilk defa, namaz kılan beyaz birilerini görüyorlar. İlk görüşte bizden kaçan çocuklar, babalarıyla kucaklaştığımızı görünce yanımıza geldiler. Gözlerinde bir parıltı var, sanki bir şeylere hasretmişçesine…

Bize eşlik eden müftü yardımcısının anlattığına bakılırsa bu ülkede yaşayan insanların birçoğu sadece yetiştirdiği patates ve fasulye ile hayatlarını idame ediyor. Birçoğu hayatlarında et, süt, bal vb. gibi gıdaları hiç yememiş. Daha sonra ziyaret etiğimiz birçok bölgedeki mescit, Kur'an kursu ve Müslüman okulunda da durum bundan farklı değildi. Ama sevindirici olan, tüm imkânsızlıklara rağmen buralarda eğitimin bütün hızıyla devam etmesi.

Müslüman Mahallesi

İkinci gün Ruanda müftüsüyle Kigali'nin diğer mahallelerine gittik. Önce bürokratların yaşadığı zengin semtini gezdik. Burada yeni yapılan çok güzel villalar gördük. Ardından Müslümanların yaşadığı mahalleye yöneldik. Daracık evler, altyapıdan mahrum sokaklar ve yüzlerce işsiz genç… Sokak aralarında üstlerinde eski püskü elbiseler ve ayakları çıplak küçücük zayıf çocukları görünce insanın içi burkuluyor. Yine aynı durumda olan ve sokak başlarında oturan yüzlerce genç gördük. Müftü bunların hepsinin iş arayan gençler olduklarını söyledi. Bunların çoğu okuryazar değilmiş.

Soykırım Müzesi

Ziyaretimizin son gününde 1994 Soykırım Müzesi'ni gezdik. Burada gördüğümüz fotoğraflar ve soykırımda kullanılan silahları görünce tüylerimiz diken diken oldu. Baltalarla, satırlarla, ucu sivri çubuklarla parçalanmış vücutlar… Müzede çeşitli silahlarla katledilmiş insanların kemiklerini gördük, kiminin kafası satırla yarılmış kiminin bacağı baltayla kesilmiş binlerce insana ait kemikler. Bu müzeyi dolaşınca insan buradaki vahşetin boyutlarını daha net görebiliyor.

Yüzlerce insanın katledildiği bir tablonun altında şöyle yazıyor: “Rahat bir ölüm isteyen kurşun parasını vermek zorunda, aksi takdirde en acımasız şekilde işkence ile öldürülecektir.” Bu müzenin dış tarafında açılan toplu mezarda yaklaşık 500 bin ceset var. Hepsi katliam sonrası bulunan kemikler. Tabutlara konulmuş bu kemikler üst üste betondan yapılan büyük depolar şeklindeki yerlerde saklanıyor. Bu depoların üstünü betonla kapatmışlar. Bulunan cesetlerin isimleri büyük tabelalara yazılmış.

Müslümanlar Müftülük Çatısı Altında Toplanmışlar

Ruanda'da Müslüman nüfus %10 oranında; yani ülkede yaklaşık 1 milyon Müslüman yaşıyor. Ruandalı Müslümanlar kimliklerini korumak için müftülük bünyesinde organize olmuşlar. Müftülük, buradaki Müslümanların uluslararası arenada temsilcisi olduğu gibi aynı zamanda Müslümanların tek danışma organı.

Ruanda'daki Müslümanlar kendi aralarında 10 değişik bölgeye ayrılmışlar ve her bölgenin bir müftüsü var. Müftülerin hepsi merkez müftülüğüne bağlı. Bölgelerde bulunan camiler, okullar ve diğer dini etkinlikler, bu müftülerin sorumluluğunda yapılıyor. Her bölge müftüsü yürüttüğü çalışmaları aylık olarak merkez müftüsüne bildiriyor. Başmüftülük bünyesinde yaklaşık 600 cami, 600 Kur'an kursu, 12 lise, 7 ilkokul şu anda eğitim veriyor. Bölge Müslümanları kendi aralarındaki herhangi bir sorunu hükümete yansıtmadan müftülük aracılığıyla çözüyorlar ve devlet, müftülüğün verdiği hükmü kabul ediyor.

Ruanda Hükümeti Müslümanlara Güveniyor

1994 katliamında tarafsız kalan ve kendilerine sığınan mazlum halkı hiçbir şekilde teslim etmeyen Müslümanlar, bu tavırlarıyla Ruanda hükümetinin güvenini kazanmış ve hükümetle çok yakın ilişkiler geliştirmiş. Ruanda hükümetinin güvenini kazanan Müslümanlar burada belki de birçok ülkede bulamadıkları özgür bir ortam bulmuşlar. Devlet tarafından Müslümanlara tahsis edilen birçok arazide Müslümanlar cami yanlarında okullar inşa etmişler. Bu okullarda hükümetin belirlediği programını yanında kendi belirledikleri programı da uygulayabiliyorlar. Hatta Müslüman okullarında okuyan öğrencilerin %40'ının gayrimüslim olması ve burada okuyan gayrimüslim kız çocuklarının başörtüsü takmaları ve Hıristiyan ailelerin Müslüman okulunu tercih etmeleri Müslümanların bölgede bıraktıkları etki ve güvenin bir göstergesi durumundadır. Müftülüğün yanındaki ilkokulda gördüğümüz başörtülü kızların birçoğunun ismini sorduğumuzda bize Jan, Maria, vb. gayri İslâmî isimler vermeleri bizleri çok sevindirdi. Hıristiyan ailelerin Müslüman okullarını tercih etmelerinin sebebi Müslümanların güvenilir ve ahlâklı çocuklar yetiştirmeleri.

Bütün imkânsızlıklara rağmen bölgedeki Müslümanlar çok iyi bir şekilde örgütlenmişler ve Ruanda hükümetinin kendilerine verdiği fırsatları çok iyi değerlendirmişler. Tabii ki Hıristiyanlar da boş durmamışlar. Ülkede misyonerlik faaliyetlerinin her türlüsü görülüyor. Özelikle Hıristiyanlığın 1994 katliamında bıraktığı kötü intibahı silmek için büyük kiliseler, okullar ve üniversiteler kurulmuş.

İHH'nın Bölgedeki Projeleri

Bölgede 2005'ten bu yana ramazan ayında gıda dağıtımı ve kurban eti dağıtma projeleri ile yetimleri destekleme projeleri gerçekleştiren vakfımız, ayrıca birçok kalıcı projeye imza atan vakfımız çalışmalarına ara vermeden devam etmekte. Şimdiye kadar 4 adet cami, 3 adet okul, 1 adet İslâm kültür merkezi, meslek edindirme kursu vb. gibi inşa projeleri tamamlayan İHH İnsani Yardım Vakfı, ayrıca yerel davet çalışmaları katkı amaçlı yerel diller bazı İslâmî kitaplar tercüme ederek dağıttı.

Vahdettin Kayğan

tefsir dersi 2020

Yazanlarımız