Kişiler olarak her birimiz/özümüz, ailemiz, akrabalarımız, çevremiz, mensubu bulunduğumuz camiamız, içinde yaşadığımız şehrimiz, ülkemiz, bölgemiz, medeniyetimiz, dünyamız yeni bir durumla karşı karşıya. Buna yeni bir kuşatma, yeni bir saldırı...
Hatırlamak ve unutmak insanoğlunun hayat serüveninde iki önemli kelime. İnsan varoluş düzleminde an be an hatırlar ve unutur. İnsanın özünde bu iki hal/durum da mevcuttur. Unutmak ve hatırlamak bir şekilde hayatımızda var. İnsan sözcüğünün etimolojik olarak iki boyutu var; ünsiyet ve nisyan. İnsanoğlu, bu iki unsur arasında salınıp durur. Bu iki olgu, hayatı etkileyen en önemli öğelerdendir. Unutmak ve hatırlamak hafızamızı inşa eder. Kişisel ve toplumsal tarihimizi/hafızamızı nasıl şekillendireceğimiz seçtiğimiz kelimelere göre değişir. Unutulanlar yok olup gider. Hayat, hatırladıklarımızdan ibarettir.
Yaptıklarımızla hafızamızı besliyoruz, inşa ediyoruz. Hafıza da bizi inşa ediyor, aynı anda. Pek tabi ki, hatırlamak ve unutmak salt anlamda iyi ya da kötü değildir. Yerine göre unutmanın da güzel yönleri var, elbette. Gün gelir bazı şeyleri unutmak özgürlük olur, şifa olur. Burada biz bu kavramları varoluş şuuru açısından ele almaya çalışacağız. Başta İzzetli Gazze halkının içinde bulunduğu zihinleri çatlatan, yürekleri çıldırtan hallerin yaşandığı böyle bir dünyada, bizi insan kılan mana etrafında hatırlamanın hayatımıza etkisini muhasebe etmek ve tefekkürü derinleştirmek, insaniyetin inşası ve muhafazası için mühim bir meseledir.
İnsanoğlunun yapısında ünsiyet ve nisyan mündemiçtir. Ünsiyet; dostluk, yakınlık, irtibat kurmak, buluş, oluş bir anlamda hatırlamak. Nisyan; unutkanlık, ayrılık, kayboluş ve uzaklaşmaktır. İnsan sadece insanla iletişim içinde değildir. Kainattaki her varlıkla bir alakası olduğu gibi, ontolojik olarak yaratıcısıyla da bir bağ kurması gerekir. İnsan, Allah’a yakınlığıyla, Rabbiyle irtibatıyla, dine ve tüm olgulara yaklaşımıyla asıl anlamını bulur.
Allah’ın, insanı yaratması, yaratılış amacını öğretmesi, çeşitli imkânlarla yaşatmasıyla ilgili olarak, insanda bir varoluş ufku ve şuuru oluşması bakımından ünsiyet kavramının önemli bir etkisi var, elbette. Ademoğluna hidayet rehberi olarak gönderilen Kelamullah’ın bir adı da Zikir’dir. Zikir, hatırlatma ve öğüttür. Bu meyanda hatırlamak insaniyetimizi destekler. Hatırladıklarımız bizde bir kimlik geliştirir. İnsan hatırladıklarıyla, amaçlarıyla, eylemleriyle insandır. Hatırladıklarımızın niteliği, tercihlerimizi ve hedeflerimizi belirler, aynı zamanda.
Nisyan ise, insanın mahiyetini, aslını, hakikatini, ahdini unutarak varlık güzergahında yanlış yönlere sapmasıdır. Nisyan; unutkanlık, kayboluş, ayrılış, kaçıştır. Özden kopup, hakikatten uzaklaşmaktır. Bu durumda insan, katran karasına bulanarak kaybolur, silikleşir, yok oluş uçurumlarına yuvarlanır. Unutmak, insanı varoluş hakikatinden kopartarak köksüzleşmeye sebep olur. Tutunacak bir dalı olmayan insan, değerlerine ve kendisine yabancılaşır. Bu bağlamda unutmak; ihanettir, gaflettir, cehalettir, zulümdür, karanlıktır, körlüktür, kötülüktür.
Hatırlamak hayatı canlandırır. Gönlün de aklın da bir zekâsı ve ruhu vardır. Kulağın ve gözün de bir zekâsı var, bir zihni var. Olup bitenleri, temas ettikleri, etkilendikleri her ögeyi hafızalarında depoluyor. Tat alma, koklama duyuları da öyle. Onlar da biriktiriyor ve hatırlıyor. İnsanoğlu bütün varlığıyla, zerrelerine kadar hatırlıyor. Sürgit bir anlam arayışı içinde yaşıyor, insanoğlu.
Hatırlamak, hedef belirleyip, oraya vardıracak güzergâhı bilinçli olarak muhafaza etmektir. Cemâl içre celâl terennümüyle ince, nazlı bir salınım üzere yol almak. Gülü dikeniyle varsaymak, kabullenmek. Yalnızca birine değil ikisine birden odaklanmak gerek. Çünkü, sadece dikene odaklanan umutsuzluğa duçar olur. Sadece güle odaklanan ise şımarır, şaşırır, unutur. Yeryüzündeki nesneleri ifrata ve tefrite kaymadan hakikat dengesini koruyarak hikmetli bir bakışla değerlendirmek gerek.
Hatırda tutmak, hakikat izini nasıl sürdüreceğimiz, fıtrat özünü nasıl muhafaza edeceğimiz konusunda bize imkân sağlar. Bu noktada bilgi çok önemli ama tek başına yeterli olmaz. Bilgiyi ve duyguyu belirli ölçüde harmanlamak lazım. Bilginin davranışa dökülmesi için mutlaka duyguyla desteklenmesi çok önemlidir. İnanca, duyguya bağlanmayan bilgi yaşamda etkinlik oluşturmaz. Mesajı biliyoruz ama her bildiğimizi bihakkın ifa edebiliyoruz mu? Önce inanmak ve sonra o bilgiyle/işle ilgili kuvvetli bir duygu geliştirmek için çalışmak önemli bir şarttır. Hafızanın işlevsel olarak aktive edilmesi, insanın özünü hatırlayıp mensup olduğu anlam değer dünyasına sahip çıkması da bu kapsamdadır.
Zihin ve gönül, dış dünyadan ve yaşamdan yansıyan verilerle dolar. Göz, kulak ve tüm duyu organları vasıtasıyla insan bir hafızaya sahip olur. Hatıralar, öğrenilenler, birikenler bir bellek oluşturur. Hatırlamalar belleğe bağlı olarak gelişir. Hatırda tutmak bir nehir gibidir. Hafıza nehri umut, azim, sabır, cesaret, özgürlük ve adaletin bin bir rengiyle bin bir tadıyla doldurulmalıdır. Kelimeler, anlamlar, haller, duygular birbirine eklenerek hakikati işaret eder. Sorumluluk bilinci ve vazife şuuru olan insan, hatırlamak sürecinde idrak ve iradesini, unutmanın ihanetine kurban vermez. İnsan bir gayesi olmadan ilerleyemez. Niyet ve hedef insanı diri ve zinde tutar. Her an bir hatırlama, anma, bilinç ve yenilenmeyle tarihsel hafıza an be an dolarak bir süreç içinde akar gider.
Hatırlamak, hayat izleğinde hakikat izinde bir emanettir. Yaşam sürecinde yeti ve yetenekleri canlı tutarak, irfan ve hikmet merkezli bir duruşla ibretle bakarak, hatırda tutmayı ulvi bir hedef kılmak gerekir. Medeniyet havzamızdan neşet eden hafızamızı, bu coğrafyanın sakinlerini ve serüvenlerini sulh ve selamet üzere yaşatmak adına bir emanettir.
Hatırlamak için bir derdi bir davası olmalı insanın. Hayatı anlamlandıran kelimeleri olmalı. İz bırakan umut yüklü kelimeleri olmalı. Bunlar için yorulmalı terlemeli insan. Hatırlamak o zaman umut limanlarına yaklaşır, selamet sahillerindeki yerini alır. Umuda muhtaç yaralı insanların derdine merhem olur.
Hatırlamak, yaşatır ve izzet katar. Hatırını hakikat izleri üzerinde inşa edenler, hatırlarında tuttukları, önemsedikleri her şey için hayır kapılarının açılması adına mücadele ederler. Kardeşleri için diriltici bir ruh, ferahlatıcı bir nefes sunmak birinci hedeftir. Müşterek hafızaya, müşterek davaya katkı sağlayacak, insanı onurlandıracak her alanda etkin güce sahip olmak için çalışmak da hatırlamaktır. Unuttuklarımızı ve kaybettiklerimizi fark ederek hatırlamak bize derinden bir nefes aldırır. Hakikat yolunda yeni bir başlangıç olur. Sahip olduğu güçleri hangi istikamete doğru seferber edeceğini bilenler, ufuklarını ve geleceklerini, asli hüviyetlerine ve ulvi maksatlarına göre inşa ederler. Böylece öz benliğini kendisini kaybetmeden, içinde bulunduğu medeniyet hafızasından kopmadan, izzetli bir yol izler, yaşam felsefesini hatırlamak üzerine kuranlar.
Hatırlamak anlamaktır, farkında olmak, kendini bulmaktır. İnsan kendi öz idrak ve iradesiyle bilmek, bulmak, anmak ve hatırlamak mecburiyetindedir ki varlığına kastedenlere karşı varlığını korumak için direnişini sürdürsün. Hatırlamak, ibretle bakarak gerekeni yapmaktır. Bu şuurla bir duruş oluşturan insan tarihte derin izler bırakır. Tarihin gidişatına yön verir. Unutuşun kara kuyularına düşenler ise yok olup giderler.
Yaşadığımız şu günlerde daha fazla hatırlayıp tefekkür ederek hafızamızı muhasebeye tabi tutmak zorundayız. Hatamız, eksiğimiz, günahımız nedir diye inceden inceye kendimizi hesaba çekmemiz gerekiyor. Hem fert planında hem de toplum bazında bunu yapmalıyız. İnsanlık tarihinde görülmemiş şekilde Siyonist İsrail eliyle kan ve gözyaşı gölüne dönüştürülen İzzetli Gazze topraklarında kardeşlerimize yaşatılanlar, reva görülenler, aklın ve havsalanın almadığı raddelere ulaştı. Bu talihsiz kara günlerde hücrelerimize kadar düşünmek ve hatırlamakla yükümlüyüz. Yoksa gaflete düşerek, ilkelere ihanet an meselesi.
Bugün, İzzetli Gazze sokaklarında kanlı, acımasız ifade edilemez durumlar, ağır bir açlık susuzluk yaşanıyor. Siyonist İsrail canlı yayında soykırım yapıyor. Siyonist İsrail ve alçak destekçileri İzzetli Gazze’yi adeta elleriyle sararak boğazlıyorlar. Açlık sebebiyle ölümler, çocukların gözyaşları, annelerin çığlıkları bizi kendimize getirmiyorsa, ortada bir hata var, ihmal var, tembellik var, rehavet var, umursamazlık var, bir unutuş var demektir. Gönülleri yoklayıp niyetleri gözden geçirmek, sesi yükseltmek hatta yetmez çığlık atmak şart. Şunu hatırdan asla çıkarmayalım ki, sessizlik öldürür. Global emperyalizmin gözetiminde işgalci Siyonist İsrail’in, dünyanın gözleri önünde aleni olarak yaptığı katliamlar ayyuka çıkmışken ne bekler, neyi bekler, insan olan!
Bu yangının, bu acının ilacı, medeniyet hafızasına dönüp hatırlayıp kendimize gelerek, acilen gereğini yapmaktır. Zihinde devamlılık, fikri takip ve tarihi seyirde takip ve bütünlük, inançta birlik ve beraberlik bizi savrulma ve yabancılaşmaya karşı koruyacaktır. Vazife şuuruna varmak, yaşama ve yaşatma azmimizi perçinleyecek. Onlar öldürerek yok etmenin peşindeler. Biz, var gücümüzle yaşatmanın yollarını izleyeceğiz. İnsanlığa, kardeşlerimize, bize savaş açanlara dur diyeceğiz, durduracağız evvel Allah.
İşgalci Siyonist İsrail’in, Filistin topraklarını gasp etmesini 1917 olarak başlatırsak yüz yılı aşkın bir süredir, Siyonist baykuş bir kâbus gibi tünediği Bilad-ı Şam topraklarını entrikalarıyla kirletti. Bu mukaddes toprakları ahtapot gibi bir uçtan bir uca sararak, yılan gibi zehirlediler. Sırtlanlar, akbabalar gibi Filistin topraklarına saldırdılar. Şimdi kanlı bıçağı İzzetli Gazze’nin yüreğine sapladılar. Yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak. Hakkı işaret eden zihinlerimizle, şefkati ve merhameti büyüten gönüllerimizle, bu zulmü asla unutmayacağız, unutturmayacağız. Masum kardeşlerimize karşı sürdürdükleri soykırımı ve işgali hep hatırlayacağız. Gerekeni yapacağız. Hafızalara kazınan bu zulmü yok etmek için, hatırımızı hep diri tutacağız, evvel Allah. Dirilecek ve dirilteceğiz insanlık muştularını.
Siyonist İsrail’in bir ur gibi Filistin topraklarına çöreklenmesinin sebeplerini hatırda tutmak zorundayız. Medeniyet hafızamızı diri tutarak bu zulmün tüm sebeplerini ortadan kaldırmak için tüm gücümüzü seferber etmeliyiz. Gerektiğinde eğitimle, ekonomiyle, siyasetle, düşünceyle yapabileceklerimizin farkında olarak, tüm boyutlarıyla ciddi bir mücadele sürdürmeliyiz.
Hatırlamak; vefadır, emandır, emanettir, emniyettir, kadirşinaslıktır, hemhal olmaktır, ehemmiyet vermektir, muhabbet duymaktır. Hatırlamak; azmetmektir, kararlılıktır, yenilenmektir, yeniden kurmaktır. Umuttur, ufuktur, derinden bir nefes almaktır. İlâhî huzurda olduğunun şuurunda olarak yola revan olmaktır. Hakikatin nurunu hayata yaymak için yolda olmaktır. Hatırlamak; düşene şefkatle el uzatmak, çaresize umut olmak, dertliye deva olmak, gönüllere inşirah olmak, Hak adına var olmaktır.
Bir uçtan bir uca tüm zerreleriyle eleme gark olmuş, acı dolu, ıstırap dolu durumlarda bile umutsuzluğa kapılmak mümine yakışmaz. Umut, en acı durumlarda bile Allah’a giden yolda bihakkın bulunmaktır. Rabbine tevekkül eden, O yüce güce sığınan mümin, umudu her halükârda yol azığı yapar. Umutsuzluğa karşı hatırlama tebessümlerini yaşama katar. Katil katılığına karşı, merhameti kalkan yaparak yaşama sevinci ve yaşatma azmiyle donanır. Yaşama umut tohumları saçar.
Hatırlamak, aklı, zihni, yüreği canlı tutan, vicdanı yeşerten, Hakkı yücelten bir umutla var olmaktır. İnsan, inanç kaynaklı eylemleriyle, onurlu duruşuyla tarihin akışını değiştirecek güçtedir. Azim ve kararlılıkla bu uğurda hakikatin izinde çaba göstermek için kökleri hatırlamak gerek. Hatırladığı mana birikimini anlamlı bir tavır olarak ortaya koymalı ki, kalbi sökülmüş çağın insanına merhamet meltemini can suyu olarak sunsun.
Hayriye BİCAN