Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Vakfı kurulmuş bulunmaktadır. Hayırlı olsun. 1970’lerden başlayarak hizmetini, fert, cemiyet ve dernek olarak bugüne ihlâsla taşıyan insanların “medeniyet” gibi büyük bir ideali dernekle, cemiyetle sürdüremeyeceği, bu gibi büyük proje ve ideallerin ancak
ona uygun araçlarla sürekli ve kalıcı hale getirilmesinin ancak vakıfla mümkün olabileceği bir gerçektir.
Medeniyetimiz, vakıf medeniyetidir. Bu yazının özeti ve son sözü başlığı olsun istedim. Bu çalışmanın amacı sadece “vakıf ve medeniyet” ilişkisine işaret etmek, geçmiş vakıf ve medeniyetimiz hakkında kısa bilgiler vererek hatırlatmalarda bulunmaktır. Zaten vakıf ve medeniyet ilişkisini böyle bir yazı çerçevesinde ele alıp ortaya çıkarmak imkânsızdır. Vakıf ve medeniyet ilişkisi birçok doktora çalışmasına konu olabilecek büyüklükte ve önemdedir. Bu titizlikte çalışmaların yapılması hem bir görev, hem de bir zarurettir.
Medeniyet fikri ve düşüncesi, yine medeniyet fikrinin mahsulü ve aracı olan vakıfla daha da güçlenmiş ve taçlanmıştır. Bir fikir ve ideal kadar, ona ulaştıracak araç ve vasıtalar da önemlidir. Ancak, medeniyet ideali ve tezine, o ideale ve teze daha uygun bir topluluk olan vakıfla ulaşmanın daha kolay ve daha hayırlı olacağı düşüncesindeyim.
Bu güne kadar faaliyetlerini ve hizmetlerini Medeniyet Derneği ismi altında devam ettiren bu güzide topluluk, inşallah bundan böyle daha ileri bir aşama olan vakıf düşüncesiyle hizmet idealini ebedileştirecektir.
Medeniyet düşüncesi büyük bir mefkûredir. Bu projenin sacayakları, temel sütunları vardır. Bir medeniyeti büyüten, ayakta tutan büyük müesseselerdir. Medeniyetimizin en temel sütunu, vakıf müessesesidir. Bu müesseseleri tanımadan, icra ettikleri hizmetleri bilmeden, öğrenmeden, medeniyetimizi tanıma imkânı yoktur. O zaman, medeniyetimiz ile ilgili söylenen her şey eksik kalır. İslâm düşünce ve medeniyetinin zirveye çıktığı dönemlerde bugün kamu hizmeti diye nitelendirilen hizmetlerin tamamını bedelsiz olarak vakıflar yürütmekte idi. Vakıflar tarafından yapılan amme hizmetleri sivil insanlar tarafından yerinde ve zamanında ifa ediliyordu. Bugün bu hizmetlerden bedelsiz yararlanma imkânı bulunmadığı gibi bugünkü modern devlet algısı ile bu hizmetlerin bir kısmı akla-hayale dahi getirilmeyen, kamu hizmeti olarak kabul edilmeyen hizmetlerdir. Günümüzde dünya cenneti olarak gösterilen Batı Avrupa ülkelerinde dahi bahse konu hizmetlerin büyük bir kısmı, yüksek bedeller karşılığı kamuya sunulmaktadır.
Vakıf; sabitlemek, bağlamak, hapsetmek, kalıcı hale getirmek anlamındadır. Dar anlamda vakfın gayesi, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hayır işlemek, ibadet, kurbiyyet gayesiyle vakıflar kurulmuştur. Ancak İslâm’ın açıkça yasaklamadığı, çirkin görmediği, örfün kabul ettiği her türlü faaliyetler için vakıf kurulabilir. Vakıf hizmetlerinden (mevkufun aleyh) yararlananın siyasi görüşü, mezhebi, dini inancı, etnik kimliğinin bir önemi bulunmamaktadır. İslâm fıkhına göre muhtaç olanın, mağdurun, mazlumun mezhebinin ve dini inancının bir önemi yoktur.
İslâm Peygamberi Efendimiz Hz. Muhammed’in kendisine ait Fedek hurma bahçesini bizzat vakfetmesi, daha sonra Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman’ın hayır amaçlı vakıflar ihdas etmesi ilk vakıf örneklerini teşkil eder.
Daha sonra Emeviler ve Abbasiler döneminde bu vakıflara yenileri de eklenmiş, sayıları artarak çoğalmıştır. Ancak Selçuklular zamanında dini ve hayır amacın yanında sosyal amaçlı vakıfların da kurulup geliştirildiği vakıf örneklerine de rastlanılmaktadır.
Osmanlı toplumunda bugünkü devlet algısıyla kamu hizmeti olarak adlandırılan hizmetlerin tamamı ücretsiz olarak
vakıflar eliyle yürütülmekte idi. Kamu hizmetinin istisnası, iç ve dış güvenlik ile adalet hizmetinin devlet eliyle yürütülmesiydi. Bu dahi ücretsiz idi. Alınan kamu hizmetinin karşılığında, isteyen ihtiyariyle Allah rızası için bir teberruda bulunabiliyordu. Yapılan teberru, alınan hizmetin karşılığı olarak değil, bir bağış olarak kabul görüyordu. Çünkü yapılan hizmet, Allah rızası için yapılmaktaydı. Örneğin, şifahanede tedavi edilen ve şifa bulan hastanın, nakdi veya ayni olarak yaptığı bağış, yapılan hizmetin bedeli olarak değil, bağış olarak yapılıyordu. Çünkü yapılan hizmetin maddi karşılığı yoktur, alınan bedel de onu karşılayamaz. Zorunlu ücretle sağlık hizmetlerinden faydalanmak, şifahanenin hastane olmasından sonradır. Sosyal değişmenin nasıl seyrettiği hususuna bir örnektir. Buna benzer sayısız örneği burada saymak imkânı yoktur. İç-dış güvenlik ve adalet hizmetlerinin dışındaki tüm amme hizmetleri sivil insanlar tarafından kurulan bu vakıflar eliyle yürütüldüğünden devlet çok önemli bir yükten kurtulmuş oluyordu. Devlet asli anlamda görevi olan adalet ve güvenlik gibi daha stratejik alanlarla ilgilenmekteydi 19. yüzyılın sonuna kadar medeniyetimize ait olan bu vakıflardan ücretsiz olarak her inanç, din ve mezhepten İnsanlar yararlanmışlardır. İlk örnekleri, infak şeklinde olan bu vakıflara Selçuklular döneminde sosyal amaçlı vakıflar eklenmiş. Osmanlılar döneminde bu vakıfların sayıları artarak yüz binleri bulan her türlü hizmete talip olarak mükemmelliğe erişmişlerdir. İslâm’a aykırı olmayan her amaç için vakıf kurulabilirse de öncelikle İslâm hukukuna göre zaruri olan ihtiyaçlar ve fakirler için doğrudan bir hizmet alamayanlar önceliklidir. İbadet gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi için kurulan vakıflar, ibadethaneler, camiler, mescitler, türbeler, namazgâhlar, tekke ve zaviyeler olduğu gibi, eğitim ve kültür hizmetleri için kurulmuş medreseler, kütüphaneler, mektepler kurulmuştur. Ayrıca askeri eğitim ve hizmetler için kurulmuş kışlalar, tophaneler, ok meydanları, talimhaneler ile hem askeri, hem de sportif faaliyetleri amaç edinmiş vakıf örnekleri vardır. Sivil hizmetler için kurulmuş, yol, han, kervansaray, meydan, çeşme, çarşı, köprü, misafirhane, bahçe ve hamamlar ile iktisadi ve sosyal hizmetler için kurulmuş vakfa ise şifahaneler, imarethaneler, darülacezeler, cüzamlı yurtları, yetimhaneler, dul evleri örnek verilebilir.
Su ile ilgili vakıf örnekleri: çeşmeler, sebiller, şadırvanlar, suyolları, su kanalları, su kemerleri, bentleri, hamamlar, kaplıcalar, kuyular gibi…
Sportif faaliyet gösteren vakıf örnekleri: pehlivan yetiştiren vakıflar, kemankeş tekkeleri, okçu yetiştiren vakıflar.
Sadece insana hizmet eden vakıflar yoktu, insan için olan her şeye dair vakıf örnekleri vardı. Aç hayvanlar için, hasta ve sakat hayvanlar için kurulmuş vakıf örnekleri mevcuttur. Kısacası insanı merkeze alan İslâm, insan için olan her şeyi önemsemiş, insan ve insan için olan her şey için vakıf örnekleri sunmuştur. Herkesin yararlanabileceği vakıflar olduğu gibi sadece bir kısım insanların yararlanabileceği vakıf örnekleri de vardır.
Örneğin; dullar, yetimler, muhtaçlar, muhtaçların yararlanabileceği vakıflar olduğu gibi, doğrudan doğruya yararlanılan vakıf örnekleri de vardır. Bunlar: mescitler, mektepler, kütüphaneler, yollar, köprüler, vs. medeniyetimize ait ilginç vakıf örnekleri de bulunmaktadır: Bunlar; köle azat etmek, fakirlere yakacak temin etmek, hizmetçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için, kırdıkları kâse ve kapların yerine yenilerini vermek, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, öksüz ve fakir kızlara çeyiz hazırlamak, çocukları baharda açık havada gezdirmek, fakir ve kimsesizlerin cenazelerini kaldırmak, bayramlarda çocukları ve kimsesizleri sevindirmek, kış aylarında kuşların beslenmesini sağlamak, garip ve hasta leyleklerin tedavisi için güzel yazı öğreten vakıf, sokak hayvanlarına ekmek ve yiyecek veren vakıf, sakızağacı diken vakıf, hastalara evlerinde hizmet veren vakıflar, duvar yazılarını silen vakıf, çiftçilere tohum veren vakıf, deniz kazazedelerine yardım eden vakıf, çocuk sünnet ettiren vakıflar, çevre ve ormanı koruyan vakıf, camilerdeki saatleri tamir eden vakıf, halkın ve yolcuların hayvanlarını sulayan vakıf, tohum saklayan vakıf, Şehir estetiğini koruyan vakıf, sıcakta sebillere kar, buz koyan vakıf, yol güvenliğini sağlayan vakıf, tarihi afetleri önleme çalışması yapan vakıf, kaldırımları tamir eden vakıf, helalleşmeyi sağlayan vakıf, zararlı haşereyi imha eden vakıf, Orduya lojistik destek sağlayan vakıf, fakir Bekârları evlendirme vakıfları, helva dağıtan vakıf, kitapları tamir ettiren vakıf, iflas eden tüccara yardım eden vakıf, hayvan ve tohum ıslah eden vakıf gibi münhasıran yukarıda saydığımız vakıf örnekleri çoktur.
Bunların hepsinin ayrı ayrı bu yazı çerçevesinde ele alınması imkân dâhilinde değildir. Ancak, önemli kamu hizmeti olarak bugün ortaya çıkan eğitim, sağlık, bayındırlık, çevre, şehircilik gibi hizmetler Cumhuriyet’le birlikte devletin kurmuş olduğu belediye, il özel idaresi, itfaiye, hıfzıssıhha gibi muhtelif kamu kurum ve kuruluşlarına devredilmiştir.
Hülasa İslâm Peygamberi ile başlayan ilk vakıf örneği 19. yüzyılın sonuna gelince mükemmelliğe erişmiştir. Öyle ki “Osmanlı’da bir adam vakıf evde doğar, vakıf beşikte uyur, vakıf mallarda yer ve içer, vakıf kitaplarda okur, vakıf bir okulda hocalık yapar, vakıf idaresinden ücretini alır (geçimini sağlar). Öldüğü zaman vakıf bir tabuta konur ve vakıf bir mezara gömülür.”
Çok önemli amme hizmeti gören vakıf müesseseleri insanlar arasında muhabbeti artırmış, sosyal sınıfların oluşumunu engellemiş, sosyal adaleti ve sosyal barışı sağlamıştır. Zengin ile fakiri birbirine yakınlaştırmıştır. İnsanların önemli zaruri ihtiyaçları ücretsiz karşılandığından maddiyata mahkûm olmamış, hakikat, fazilet, adalet iyilik gibi insani evrensel değerlerin gelişmesine ilerlemesine çalışılmıştır. Bugün insana bu kadar yakın ihtiyaçlarını karşılayan ne bir cemiyet ne de sosyal bir hukuk devleti bulunmadığından kendisini yalnız hissetmekte ve dünyevileşmektedir.
İslâm medeniyeti bugün pek tarif edilmeyen sosyal hukuk devletinin mükemmel örneğini kurulan vakıf müesseseleriyle göstermiştir. Bu vakıf müesseselerle meydana getirilen büyük sanat şaheserleri vücuda getirilmiştir. Bu şaheserler üzerinde yüzlerce, binlerce yüzyıl geçmiş olmasına rağmen günümüzde maddi ve manevi olarak dimdik ayakta durmakta, dünya kültür mirasına önemli katkılar sağlamaktadır. Bu sanat şaheserlerine Balkanlar’dan Mekke ve Medine’ye, Filistin’den Yemen, Halep, Şam, Buhara, Taşkent, Bağdat, Semerkant’a kadar bütün İslâm uygarlığının dağılmış, bölünmüş, topraklarının her yerinde rastlamak mümkündür. Birçoğu da, bakım ve onarımı yapılarak, tekrar insanlığın hizmetine sunulması için İslâm medeniyetinin dirilişini beklemektedir. İslâm medeniyetinin cihana armağan ettiği dünya kültür uygarlığına bağışladığı bu eserler, aynı zamanda insanlığın ortak kültür mirası olduğundan, vefa gereği tüm İnsanlık âleminden yardım ve korunmayı beklemesi, insanlığın gereğidir.
Av. Mehmet CİHANGİR