Bir önceki sayıda,* 7 Ekim olayları münasebetiyle konu ile ilgili temel birtakım hususları kısaca ele almış ve meseleyi belli bir tarihî süreç içerisinde değerlendirerek önemli bazı noktalara değinmiştik. Yazımızın bu ikinci bölümünde; İsrail terörünün temel kodlarını oluşturan, Yahudiliğe inanan Siyonistler için inanç ve akide temeli olan, Yahudiliğe inanmayan Siyonistler için ise ideolojik anlamda esas teşkil eden bazı hususlar üzerinde duracağız. Temel kaynağımız olan Kur’ân-ı Kerim, Sünnet-i Seniyye ve Nebevî Siret’ten hareketle “Yahudilere Dair İlâhî Sünnetleri ve Yahudi Tabiatı”nı temel bazı nitelikleri ele alıp tanı(t)maya gayret edeceğiz.
Yahudiler Hakkındaki Aslî Hüküm ya da Temel Nitelikler
Bu hususta Yüce Allah'ın şu buyruğu oldukça dikkat çekicidir:
“Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar üzerlerine zillet vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ahdine ve insanların emânına sığınmış olsunlar. Onlar döne dolaşa Allah'ın gazabına uğradılar ve üzerlerine fakirlik damgası da vuruldu. Bunun sebebi onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve nebileri haksız yere öldürmeleridir. Bunun bir sebebi de onların (Allah'a) isyan etmiş ve aşırı gitmiş olmalarıdır.”1
Âyet-i kerimede Yahudilerin temel karakteristik nitelikleri arasında özellikle şu hususların öne çıkarıldığını görüyoruz:
1. Her şeyden önce onlar karakter ve tabiatları itibarıyla korkak ve zelildirler.
2. Ayrıca fakirliğe ve sefalete de mahkûm edilmişlerdir.
3. Bunun istisnâsı ise bu hususta onların Allah'ın ahdine ve insanların kendilerine vereceği emân ve desteklere sığınmış olmaları halidir.
4. Ayrıca Allah'ın gazabına maruz bırakılmışlardır.
5. Haklarında bu ağır hükümlerin verilmiş olmasının sebebi; Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve herhangi bir haklı gerekçeleri bulunmaksızın Allah'ın peygamberlerini öldürecek kadar aşırıya gitmeleridir.
6. Bunun bir cezası olarak Allah, nerede olurlarsa olsunlar onları zillete, yoksulluğa, sefalete mahkûm etmiştir.
Âyet-i kerime, onların esas itibariyle hakka itaat hudutlarının dışında durmayı tercih ederek isyankâr tutum sergilediklerine ve devamlı bir şekilde hadleri aşarak âdil ve doğru hiçbir ilkeye riâyet etmediklerine işaret etmektedir.
Onların hakkında verilen bu hükümlerin âdil olmadığı veya sebepsiz olduğu söylenemez. Çünkü âyet-i kerime bunun sebebini “Onların (Allah'a) isyan etmiş olmaları ve aşırı gitmiş olmaları” olarak göstermektedir.
Bu Genel Hükümden İstisnâ
Burada Kur’ân’ın onların zillet ve sefalete mahkûm edildiği şeklindeki genel hükmünün dışında tarihte bunun aksini işaret eden bazı dönemleri olduğu şeklinde2 hatıra gelebilecek sorular olabilir. Bu soru yine âyet-i kerime tarafından cevaplandırılmış, böyle bir neticeye onların kendi imkânları, çabaları ve gayretleri ile sahip olmadıkları ifade edilmiş ve iki önemli sebepten ötürü sefalet ve zillet halinden kurtuldukları dile getirilmiştir.
Bu iki sebepten biri var olacak olursa onların bu sefalet ve zillet halinden kurtulmaları mümkündür. Bunların birincisi şanı yüce Allah'ın ahdine, ikincisi insanların emânına sığınmış olmalarıdır.
Allah'ın ahdine ve insanların emânına sığınmalarının tarihteki pratik karşılığı olarak; İslâm hükmünün uygulandığı âdil yönetimin altında devlet kademelerinin en yükseklerine kadar çıkabilmişler, ticarî faaliyetlerini özgürce ve büyük kârlarla gerçekleştirme imkânına sahip olmuşlar hatta bazen ticarî hayatı etkileyecek ve yönlendirebilecek seviyeye kadar gelmişlerdir. İslâm devletinin İslâm hukuku gereğince devlet yönetiminin tanıdığı anayasal haklar çerçevesinde yaşamayı kabul etmeleri onlar için aynı zamanda bir huzur, bir sükûn, hatta büyük imkânlara sahip olma fırsatı vermiştir.
Kimi zaman tarih içerisinde yeryüzünde istedikleri gibi fesat çıkarma ve hakkın, adaletin disiplin edici sınırlarını aştıkları halleri olmuştur. Haddi aşmış birtakım devletlerin, toplulukların onları himaye etmelerinin sayesinde bu neticeye ulaşmışlardır. Bu durumu en iyi açıklayacak vaziyet; planları daha öncelerine dayanan fakat II. Dünya Savaşı'ndan sonra vakıada belirginleşen Yahudilerin sınır tanımaz vahşetler, zulüm, işgal ve talan gücüne sahip olduğu günümüzdeki halleridir. -Bölgeye her türlü terörü işlemelerinin mübah ve serbest görüleceği teminatıyla yerleştirildikleri ve himaye edildikleri izlenimini kaçınılmaz olarak veren- Gazze'de ve genel olarak Filistin topraklarında yaptıkları akıl almaz, hayale sığmaz ve vakıa olarak onlar tarafından gerçekleştirinceye kadar tasavvur edilmesi dahi imkânsız olan hak-hukuk tanımaz vahşilikleri bunun örneğidir.
İsrail’i himaye eden, varlığından kendi hedef ve gayeleri doğrultusunda yararlanan, hatta onların bu hallerini ve varlıklarını gerekli gören başta ABD olmak üzere diğer emperyalist ve Yahudi destekçisi yönetimlerin, siyasetçilerin, ekonomik yapıların katkılarını özellikle dikkate almak zorundayız.
Yahudiler Hakkındaki İlâhî Sünnetlerin Sebep ve Gerekçeleri
Aşağıda hatırlatacağımız âyet-i kerimeler aslında Yahudiler ile ilgili ilâhî sünnetlerin sebep ve gerekçeleri ile birlikte bir özetini göstermektedir. Bu hususta atıfta bulunulacak daha pek çok buyruk bulunmakla beraber bu âyetleri hatırlatmakla yetinmek istiyoruz:
“O vakit Rabbin onlara kıyamet gününe kadar üzerlerine mutlaka kendilerini en kötü azaba uğratacak kimseler göndereceğini bildirdi. Şüphe yok ki Rabbin cezayı çabucak verendir ve muhakkak ki o bağışlayan ve rahmet edendir. Onları (Yahudileri) yeryüzünde paramparça topluluklar halinde darmadağın ettik. Onlardan kimi salihlerden oldu kimi de bundan aşağıdadır. Belki dönerler diye de onları hem iyiliklerle hem de kötülüklerle imtihan ettik.”3
İlk anda bu âyet-i kerimelerin az önce işaret ettiğimiz Al-i İmran suresinin 112. âyet-i kerimesi ile örtüşmeyen bir muhtevâsının olduğu sanılabilir. Ancak özellikle “onlardan kimi salihlerden oldu…” ibaresi Âl-i İmran suresindeki istisnâî halin bir başka ibare ile ifade edilmesidir. Diğer taraftan A’raf suresindeki bu iki âyetten sonraki 169. âyet ve devamında da bu hususun başka şekilde dile getirilip vurgulandığını görmekteyiz:
“Onlardan sonra kötü kimseler gelip yerlerine geçti, Kitab’a da mirasçı oldular. (Ama bu Kitab’ın mirasçılığının gerektiğini yerine getirmeyerek) bu dünyanın değersiz malını alırlar ve: Bize nasıl olsa ileride mağfiret olunur, diyorlardı. Kendilerini ona benzer bir dünyevi fayda/meta gelirse onu da alıyorlardı. Allah'a karşı haktan başkasını söylemeyeceklerini dair kendilerinden o Kitab’ın teminatı alınmadı mı? Halbuki onda olanı durmadan okumuşlardı da! (Fakat okumakla kalmışlardı, hatta gereklerini yerine getirmemekle yetinmeyerek onu kendi hevâ ve hevesleri doğrultusunda tahrif edecek kadar da ileri gitmişlerdi, gerek lafzında gerekse de amelî hayatlarında…) Âhiret yurdu sakınanlar için (Kitab’ı lafzan ve amelen tahrif etmekten, ona aykırı davranmaktan uzak kalanlar için) daha hayırlıdır. Hala akıl etmeyecek misiniz?”4
Buradan da anlaşıldığı üzere Yahudilerin genlerine işlemiş kötü ve doğru yoldan uzaklaştırıcı karakterleri gereği ve elleriyle işledikleri akıl almaz suç ve cinâyetlerin bir neticesi olarak yoksulluğa, zillete ve sefalete mahkûm edilmişlerdir.
Bunun tek istisnası ise Allah'ın ve insanların bu hususta onlara yardımcı olmaları, destek vermeleri halidir. Yahudiler tanığı olduğumuz şekilde güç ve imkânlarını, herkesin gözü önünde en şımarık ve azgın boyutlarda kullanarak terör estirmek ve her türlü zulmü işlemek yolunda pervasızca kullanmaları günümüz Batı emperyalizminin onlara verdiği imkânlarla elde etmişlerdir. Aslında beşer hafızası tarihî olayları zapt etmektedir. Birtakım olayların unutturulması için özel gayretler gösterilmişse de bunun zayıf ve yetersiz kaldığı zamanları da görüyoruz. Günümüzde İsrail'in Gazze'de işlediği vahşetleri aratmayan çapta benzeri vahşetler İsrail tarihi boyunca hep işlenip durmuştur. Bunlara örnek olarak Irak Kültür ve İrşad Bakanlığı’nın Bağdat'ta Filistin ve Yeni Tatar İstilâsı adlı eserinden şu kısa olayı hatırlatmakta fayda görüyoruz:
“Siyonistler Deyr Yâsin’e yaptıkları bir hücumdan sonra gebe 25 kadını toplamış, uzunca bir saf halinde dizdikten sonra onları kurşun yağmuruna tutmuşlardır. Arkasından süngülerle, hançerlerle karınlarını yarmış, karınlarından ceninleri yarı vaziyette çıkardıktan sonra bu yavruları, hayatta kalan henüz öldürmedikleri babalarının gözleri önünde paramparça etmişlerdir. Buna ek olarak sivil erkekleri de ayrıca öldürmüş, onlara işkenceler etmiştir. Ez-Zeytun kasabasında yine Siyonistler bütün köy halkını bir mescitte topladıktan sonra içinde bulunanların üzerine mescidi dinamitle patlatmışlardır…”5
Bugün olduğu gibi bu hadisenin cereyan ettiği o günlerde de Birleşmiş Milletler vardı, ABD vardı, İngiltere vardı ve diğer emperyalistler de vardı. Belki o zamanın medya imkânlarının daha sınırlı olması sebebiyle bu cinâyetleri yaygınlık göstermemiş olabilir ama emperyalistlerin bundan haberdar olmamalarının imkânı yoktur fakat buna rağmen üç maymunları oynadıkları da bilinen bir gerçektir.
Aslında konu ile ilgili diğer temel ilâhî sünnet ve hükümleri ve bunların alt başlıklarını sıralayacak olursak oldukça kapsamlı ve etraflı bir çalışma ortaya çıkar. Bunu makalemizin sınırları çerçevesinde gerçekleştirme imkânımız olmadığından dolayı Kur’ân-ı Kerim'in Yahudileri söz konusu eden âyetlerini daha yakından incelemek ve özellikle de bunları gerek Kur’ân nazmı, gerekse de tarihî vakıadaki bağlamları içerisinde ele alıp üzerinde gerektiği gibi durmak gerekmektedir.
Yahudilerin Geleceği ya da Onlara Dair İlâhî Sünnetler
Bu hususta Merhum Prof. Dr. Mustafa Müslim Muhammed, Meâlimu Kur’âniyye fi’s- sırâi mea’l-yahud eserinde her birisini ayrıca etraflı bir şekilde açıkladığı Cenab-ı Allah'ın Yahudiler hakkındaki takdirinin belli başlı sünnetlerini/yasalarını ve bunların Kur’ân'daki temel delil ve göstergelerini de kaydettiği önemli bir bölüm açmış bulunmaktadır. Bu hususta daha etraflı bilgi sahibi olmak isteyenler adı geçen eserden istifade edebilirler. Makalemizin sınırları dolayısıyla biz burada sadece Yahudilere dair ilâhî sünnet ve takdirlerin başlıklarını arz etmeyi yeterli buluyoruz.
Merhum Mustafa Müslim’e göre bu ilâhî takdirin/sünnetlerin belli başlı alametleri bulunmaktadır ki bunları şöyle sıralamaktadır:
İsrailoğulları Hakkında Allah'ın Kaderî Sünnetleri/Yasaları:
1. Allah tarafından indirilmiş Kitabın kasten değiştirilip hakikat olmayan hususlarla doldurulması, dinin hakikatlerinin değiştirilmesi.
2. Helâke götüren veballer ve ahlâkî sapmalar, -kendi iddialarına göre- Yahudiler için Allah'a yakınlaştırıcı bir dindir.
3. Ahitlere ve antlaşmalara uymamak, onları her vesile ile bozmak karakteristik özelliklerindendir.
4. (Sadece) korkutucu güçlerle karşılaşmaları halinde kendilerini şer’î ve yasal hükümlere, ahitlere, antlaşmalara uymak zorunda görürler.
5. Hayata son derece tutkun ve düşkündürler, düşmanla karşılaşmaları halinde birbirlerine yardım etmezler.
6. Kendilerine özel güvenleri yoktur (Bu ancak yukarıda işaret ettiğimiz âyet-i kerimenin dile getirdiği Allah'ın ve insanların himayesi olması halinde mümkün olabilir.)
7. Yahudiler aslında genel olarak bütün beşeriyete özellikle de müminlere düşmandırlar.
8. Yeryüzündeki bozgunculukları ileri sınıra ulaştığı her seferinde onlar üzerine birtakım güçlü toplumlar, yönetimler salınır.
9. Yeryüzünde fesat çıkarmak:
a. Fitneler çıkarmak ve savaş alevlerini tutuşturmak
b. Ahlâkı paramparça edip imha etmek
10. Yahudiler arasında tefrika, görüş ayrılıkları ve dağınıklık her zaman geçerlidir.
11. Yeryüzünde birden çok defa büyüklenmeleri, üstünlük taslamaya kalkışmaları.
Merhum Mustafa Müslim’in bu hususta sıraladıkları bunlar olmakla birlikte bunları daha da ayrıntılandırmak ve yerine göre bunları daha ileriye götürerek çoğaltmak da mümkündür.
Kur’ân-ı Kerim'de Yahudiler
Esas itibariyle Kur’ân-ı Kerim'in İsrailoğulları ve Yahudiler ile Musa (as) başta olmak üzere İsrailoğullarına gönderilen diğer peygamberler6 çerçevesinde konuyu ele aldığımızda ve bu buyrukların vurguladıkları hususları tasnif ettiğimizde; Yahudiler ile ilgili Rabbânî ve kaderî sünnetleri/yasaları açıkça görebiliriz. Ayrıca onların tabiatlarını ve genlerine işleyen tarih boyunca görülen inhiraf, zulüm ve taşkınlıklarını daha kolaylıkla anlamak, yorumlamak mümkün olacaktır. Bunları anlamak ve yorumlamak ise elbette Kur’ân'ın işaret ettiği vakıalar ışığında günümüz Müslümanlarının Yahudilere karşı tutum ve duruşlarını, strateji ve siyasetlerini belirlemek için üzerinde durulması gereken önemli birçok hususun da ele alınması gerektiğini ortaya koyacaktır.
Bu genel hususlara bu şekilde kısaca değindikten sonra Yahudilerin karakteristik vasıflarının vakıaya yansıması olarak değelendirilebilecek önemli gördüğümüz bazı başlıkları ve bunların ele alındığı Kur’ân-ı Kerim’deki bazı âyetleri işaret ederek bu husustaki -nisbeten hızlı- değinmelerimizle yetinelim:
Yahudiler ve tefecilik (Nisa, 4/161)
Dünyamız ekonomisinden ve bu açıdan tarihin birtakım olaylarından haberdar olanların bunun ne kadar önemli bir husus olduğunu kolaylıkla idrâk etmeleri mümkündür.
Yahudilerin kıskançlıkları (Bakara, 2/105-109; Nisa, 4/51-54)
Yahudilerin ahlâkî özelliklerinden: Hainlik, ahit ve sözlere bağlı kalmamak (Maide, 5/13)
Başta Allah'a iftira, nebilere türlü eziyetler olmak üzere yalanın her türlüsü (Al-i İmran, 3/75, 93-94; Nisa, 4/50-51; Maide, 5/41-42)
Allah'ın gazabını ve lanetini hak edişleri (Al-i İmran, 3/112)
Savaşı körüklemeleri, fitneleri, kızıştırmaları (Âl-i İmran, 3/64)
Allah'ın yasaklarını çiğnemeleri ve buna aldırmayışları (Bakara, 2/65-66)
Geçmişte ve gelecekte zillete, sefalete mahkûm edildikleri -istisnâî haller dışında- (Bakara, 2/64-65; Al-i İmran, 3/112)
Yahudilerin aslında haklarındaki bütün bu hüküm ve sünnetlerin temel sebebini teşkil eden onların kendilerine gönderilen nebilerin getirdikleri kitabı ve dini yani Allah'ın kendilerinden gereğince yaşamalarını istediği nizamı, kendi hevâ ve heveslerine göre değiştirmeleri hatta bununla da yetinmeyerek Allah'ın dininin bu olduğunu iddia edecek kadar işi ileriye götürmeleridir. Buna da kısaca Kur’ânî tabirle “tahrîf ve tebdil” diyebiliriz.
Yahudilerin Tahrif ve Tebdilleri
Tahriften maksat kısacası; Allah'ın bildirmiş olduğu emirleri lafzan ya da hedef ve gayeleri itibarıyla saptırmaları, asıl mahiyetinden uzaklaştırmalarıdır.
Tebdil ise; Allah'ın vermiş olduğu emir ve buyrukları tamamen bir kenara bırakıp başkasını onun yerine koyarak: Allah bunu demiştir, diyerek bu yaptıklarını Allah'a nispet edip ona ait göstermek cinâyetini işlemeleri demektir.
Allah'ın emirlerini tebdil ettiklerini gösteren âyetler: Bakara, 2/58-59; En'am, 6/146; Araf, 7/161-166
Tevrat'ı tahrif ettiklerini gösteren buyruklar: Bakara, 2/146; Al-i İmran, 3/187; Nisa, 4/46; Maide, 5/41, 44; Enam, 6/91
Elbette ki en büyük tahrif ve tebdillerinden bir diğer örnek olmak üzere Allah'ı bırakıp buzağıya tapacak boyutuna kadar taşımalarıdır. Bakara, 2/54; Araf, 7/148; Ta-ha, 20/88-89
Yaptığımız bu açıklamalar gerek tarihî süreç içerisinde gerekse de Kur’ân-ı Kerim'in buyrukları ışığında Yahudi karakter ve tabiatını anlatmaktadır.
Dile getirdiğimiz hususlar Yahudi mantalitesini dikkate alarak günümüz olaylarını kavramak isteyenlere ışık tutacak niteliktedir. Yahudi zulümlerinin ve taşkınlıklarının önüne geçmek, haddi aşan gaddarca ve hunharca saldırılarını durdurmak ve onları olmaları gereken adil çerçeve içerisinde bulundurmak için belirlenecek temel politikaların tespitinde bahsettiğimiz hususların faydalı olacağını umuyoruz.
Şunu da belirtelim ki, Yahudilik-Siyonizm bu hal ve karakteri ile sadece Filistin ve İslâm ümmeti için değil bütün beşeriyet için büyük çapta bir tehdittir.
Beşeriyetin bağlı olması gereken temel ahlâk, fazilet ve adalete dayalı esasların hakim olması için, her şeyden önce buna karşı savaş halinde bulunan Yahudi varlığının, olması gereken had ve çerçeve içerisine alınması acil ve kaçınılmaz bir zorunluluktur.
M. Beşir Eryarsoy
* İsrail Terörü ve Yahudilik - M. Beşir Eryarsoy
1. Al-i İmran, 3/112
2. Meselâ, yaklaşık yüzyılı bulan bu İsrail terör teşkilatının durumu ileri sürülerek böyle olmadığı söylenebilir.
3. Araf, 7/167- 168
4. Araf, 7/169.
5. Nakleden; A. A. Tabbara, el-Yahûdu fi'l-Kur’ân, s. 44 dn.: 2.
6. Harun, Davud, Süleyman, Zekeriya, Yahya, İsa … - hepsine de selam olsun-