Allah'ın, başta insanlar olmak üzere tüm canlılara en güzel ve en kıymetli hediyelerinden birisini oluşturur doğa. Onun ayetlerinin ve yaratma sıfatının birbirinden güzel örnekleri ile bezenmiş olan bu şaheser sadece gelip geçici olarak bulunduğumuz bir mekânı ifade etmektedir bizler için.
Gerçek hayata açılan kutlu bir yürüyüşün durak yeri olan geçici, aldatıcı fakat imtihanımız mucibince bir o kadar da cezbedici güzelliklerle doludur dünya.
Dünyayı bizler için bir güzergâh, içerisindeki doğayı ise şanından tecelli eden ziynetlerle en güzel şekilde yaratan yüce Rabbimiz, bu dünyadan çok daha güzelini vadetmektedir müttaki kullarına. Fakat emanetine ehil bir şekilde yaşayıp son nefesimize kadar onun buyruklarına uygun hareket etmemiz şart ve kaydıyla.
Geçici de olsa, çok daha güzel bir hayat için mola yeri de olsa Rabbimizin bizlere bahşettiği emaneti olan bu dünyaya karşı birçok sorumluluğumuz bulunmaktadır. Dünyanın tüm canlılar için güvenilir, adaletli ve yaşanabilir olması, Allah'ın ayetleri karşısında kullar olarak üzerimize düşen vazifelerin yerine getirilmesi gibi önemli görevlerimiz bulunmaktadır. Bu görevlerimiz kâh nimetlerin korunması kâh imtihan vesilesi olmakla beraber dünya düzeninde yer alan ve birçok hikmeti bulunan doğal olaylara karşı hayatın korunması adına önlemlerin alınması şeklinde ortaya çıkabilmektedir.
Deprem gerçeği de Allah'ın dünya düzeni içerisinde koymuş olduğu hakikatlerden birisini oluşturmaktadır. İnsanın yaratıldığı ilk dönemden başlayarak dünyanın hemen hemen tüm coğrafyalarında karşılaşılan bu hakikat; kimi zaman yıkıcı etkileriyle can ve mal kayıplarına yol açmış, kimi zaman da insanları uyarıcı etkisiyle derinden sarsmıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın sonsuz gücünü göstermesi adına önemli bir ikaz vesilesi olan depremler; bu yönüyle insanların önlem ve ibret almaları için büyük fırsatlar ortaya çıkarmaktadır.
Kur’ân-ı Kerim'de birçok ayette deprem ve yer sarsıntısına değinilmiş ve onun etkilerine atıf yapılmıştır.
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir.” (Hac, 1)
“Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, ‘Ona ne oluyor?’ dediği zaman…” (Zilzal, 1-3)
“Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.” (Müzzemmil, 14)
“Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.” (Naziat, 6) ayetlerinde dikkat çekildiği üzere kıyamet anında gerçekleşecek zelzeleleri işaret eden Rabbimiz, yanı sıra;
“Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.” (Nahl, 15)
“Biz yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?” (Nebe, 6) gibi ayetlerle de yeryüzünü depremlere karşı sağlam dağlarla koruduğunu buyurmuştur.
Bundan başka insanın yeryüzünde fesada ve bozulmaya yönelik eylemlerine ve korktuğu zaman sığındığı Rabbini emniyete ulaştığında unuttuğuna atıfta bulunan birçok ayet de bulunmaktadır: “O, senin yanından ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez” (Bakara, 205)
“İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir." (Yunus, 12)
Ayetler aslında Rahman'ın kulları olarak bizlerin deprem gibi doğal olaylara karşı takınmamız gereken tavırların ipuçlarını vermektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de deprem ve benzeri doğal afetlerden sonra duada bulunmamızı tavsiye ederek deprem olayının ardından Rabbimize olan münacatımızı artırmamızı salık vermiştir. (İbn Sa‘d, I, 142)
Ayet-i kerimelerde buyrulduğu üzere bizlere bir sıkıntı dokunduğu zaman sığındığımız Rabbimizi bu sıkıntı geçtikten sonra unutuyor olmamız deprem gerçeğinde de kendisini göstermektedir. Deprem anında ve sonrasında yaşadığımız korkuyu bu imtihan geçtikten kısa bir süre sonra unutuyor oluşumuz ve ardından bu riske karşı tedbirlerimizi hakkıyla yerine getirmiyor olmamız aslında bahsi geçen ayette işaret edilen nisyan dolu tutumumuzu ortaya koymaktadır. Peygamberimizin depremden sonra dua etmemize yönelik tavsiyesini de kavlî duanın yanı sıra fiilî duaya işaret buyurduğu şeklinde yorumlamamız tedbir-tevekkül çizgisinde takınmamız gereken tavrı oluşturmaktadır.
Depremlerin hayatımızın bir gerçeği ve Rabbimizin kâinatın düzeni içerisinde takdir ettiği bir vakıa olduğunu bilerek buna göre önlemlerimizi almamız gerekmektedir. Bu nedenle deprem olmadan önce gereken tedbirleri almamız, deprem anında ve sonrasında da tedbirli davranmamız bu riske karşı ortaya koymamız gereken tavrı oluşturmaktadır. Bunun için merkezî yönetimden yerel yönetimlere, ailelerden fertlere kadar uzanan çizgide toplumun bir bütün olarak hareket etmesi önem taşımaktadır. Yerleşim alanlarının güvenli ve sağlam yerlerde oluşturulmasından, sağlam, sağlıklı ve estetik yapıların inşasına; deprem riskine karşı eğitim ve tatbikatların gerçekleştirilmesinden tüm insanlar için erişilebilir mekânların teşkil edilmesine kadar birçok tedbirin alınması hayati derecede önemlidir. Deprem anında ise temkinli ve olabildiğince soğukkanlı davranmalıyız. Korunma pozisyonlarını alarak -ki bunun için sık sık tatbikat yapılması gerekir- kendimize ve yakınımızda bulunan insanlara güvenli alanlar oluşturmalıyız. Deprem sonrasında ise yine önce kendimizin sonra da yakınımızdaki kişilerin sağlık durumlarını kontrol ederek binayı/ yapıyı güvenli bir şekilde terk etmeliyiz.
Deprem sonrasında meydana gelen yaralanma ve can kayıpları deprem öncesinde riske karşı gereken hassasiyeti göstermememizden kaynaklanmaktadır. Daha açık ifade ile bu problemler binanın sağlam inşa edilmemiş olmasından evimiz içerisinde devrilme/düşme riski taşıyan eşyaların sabitlenmemiş olmasına; yerleşim bölgesinin zeminin depreme uygun olmamasından sağlam binalarda alan kazanmak için kolon ya da kirişlerin kesilmesine kadar birçok konuda ortaya çıkan ihmallere bağlı olabilmektedir. Tüm bu durumlarda sorumluluğu bulunan kişilerin büyük veballeri olacağını aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. İnsanların hayatını kaybetmesine neden olmak hiçbir müminin arzu etmeyeceği bir sonuçtur. Bu nedenle deprem riskine karşı cüzi dairede tedbirleri almamız her şeyden önce Rabbimize olan imanımızın bir gereğidir. Tedbir almadan tevekkül olmayacağını hatırlatan Peygamber Efendimizdir. Onun sünnet-i seniyesi bu konuda da örnek alınmalıdır.
Ecdadımızın yüzyıllar önce ortaya koyduğu ve birçoğu onlarca büyük deprem görmüş olmasına karşın bugün hâlâ ayakta olan yapılarında depreme karşı aldıkları tedbirleri, bizler de bugün evlerimizde, yöremizde ve ülkemizin bütün bölgelerinde hayata geçirmekle mükellefiz. Elbette külli dairede takdir olunan neyse o gerçekleşecektir ama bu bizim cüzi iradede önlem almamıza engel değildir. Çünkü yine Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim'de “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm, 39) buyurarak fiilî duada bulunmamızın önemini hatırlatmaktadır.
“Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa onun karşılığını, kim de zerre miktarı kötülük yapmışsa onun da karşılığını alacaktır.” (Zilzal, 7-8) buyuran Rabbimize mahşer gününde hesap vereceğimizi aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. Tedbirimizi ve ardından tevekkülümüzü gerçekleştirip şöyle niyaz ediyoruz:
“Ey Rabbimiz! Bizi, ailemizi ve bütün müminleri her türlü semavi ve arızi musibetlerden muhafaza eyle. Bizi gazabınla öldürme, azabınla helak etme. Bunlardan önce bize afiyet ver.”
Murat Acar
Bu yazı Medeniyet Düşünce ve Kültür Bülteni’nin 54. sayısında yayınlanmıştır.