İnsanoğlunun hayatı boyunca en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biridir güven. Neden? Çünkü ilişkilerini, iletişimini, duygularını iyi yönetebilmesi için güvene ihtiyacı vardır. Peki güven ne zaman doğar, büyür ve gelişir?
Bir bebeğin doğumuyla doğar güven duygumuz... Çocuğun ilk sosyal çevresi olan ailedeki bireylerin tutum ve davranışlarıyla şekillenir güvenlerimiz. Kimimiz kendinden çok emindir, kimimiz daha temkinlidir, kimimiz sözünü hiçbir ortamda esirgemez, kimimiz duygularını içinde yaşar, kimimiz dışa dönüktür, kimimiz içe… Bu kişilik yapılarımızın çoğu güvenle ilişkilidir desem…
Güven, duyguların anası gibidir. Merkezdedir, ilkokulda hepimiz klasik güneş resimleri çizmişizdir. Yuvarlak bir daire ve etrafında da çizgiler… Şöyle hayal edin, güneşin yuvarlağının güven, ışın çizgilerinin de diğer duygular olduğunu düşünün; vicdan, sevgi, saygı, başarı, mutluluk, neşe, vb… Yani tam ortada güven vardır. Diğer duygularda birbiriyle ilişki hâlindedir.
Güven neden bu kadar önemlidir? Çünkü ilk temel duygumuzdur. İnsanoğlunun en temel ihtiyaçlarındandır. Bir örnekle durumu daha iyi anlamaya çalışalım.
Ali bebek, zorlu bir doğumdan sonra dünyaya gelmişti. Melek Hanım çok yorgun düşmüş, baba Serdar Bey ikinci çocuklarını kucağına almanın mutluluğunu yaşıyordu. Anne biraz dinlendikten sonra yavrusunu kucağına aldı ve onunla göz teması kurarak onu ne kadar çok sevdiğini söyledi. Öptü, kokladı, sevdi, sarıldı, tatlı tatlı konuştu bebeğiyle… Tabi bu tablo karşısında Ali bebeğin güveninin temelleri atılmaya başlandı.
Güven kendi kendine dedi ki: “İşte bu, Melek Hanım böyle devam edin, ben sağlıklı gelişirsem Ali sağlıklı ve mutlu bir birey olur. Sizin, baba olarak Serdar Bey'in, çevrenin bana yaklaşımları gelişimimin güzel ilerlemesi için son derece önemlidir. Sizin davranış ve tutumlarınız beni şekillendiriyor bunu unutmayın!”
Melek Hanım ve Serdar Bey bilinçli insanlardı, ilk oğulları Efe ile de çok güzel ilgileniyor ve ona düzenli bir şekilde zaman ayırıyorlardı. Efe çok akıllı, mutlu, neşeli, saygılı, öğretmenleri ve arkadaşları tarafından sevilen bir çocuktu. Efe'nin bu kadar sevilmesinin sırrı anne ve babasının ona yaklaşım tarzında yatıyordu. Anne ve babası Efe'yi küçük bir çocuk olarak görmek yerine onu bir birey olarak görüp ailenin önemli bir üyesi olduğunu fazlasıyla hissettiriyorlardı. Bu da Efe'nin sağlıklı bir kimlik geliştirmesinde önemli katkı sağlıyordu.
Efe, kardeşi olduğu için çok mutluydu. 3 kişilik aileleri Ali bebeğin gelmesiyle artık 4 kişiden oluşuyordu. Ali bebek çok ağlayan bir bebekti, geceleri sık sık uyanırdı. Melek Hanım bebeğiyle şefkatle ilgilenir, tüm ihtiyaçlarını zamanında karşılamaya önem verirdi. Aynı zamanda bebeğiyle çok konuşur, güvenli bir ortamda olduğunu ona yeterince hissettirirdi.
Baba Serdar Bey yoğun çalışmasına rağmen çocuklarıyla mutlaka her gün vakit geçirmeye özen gösterdi. Efe 1. sınıfa gittiği için onunla ayrıca ilgilenir, ödevlerini oğluna güzelce izah eder ve oğluyla hayata dair sohbetler ederdi. Böylesine bilinçli bir tabloda büyüyen Ali bebeğin ve onun sahip olduğu güvenin sizlere birkaç mesajı var:
Ali Bebek: “Sevgili büyüklerim, anneciğim ve babacığım; ben dünyaya konuşmayı bilmeden, doğruyu yanlışı bilmeden, sıfır bilgiyle geldim. Ama sizin bilerek ya da bilmeyerek yaptığınız birçok tutum ve davranışı sünger gibi çekiyorum ve hafızama kaydediyorum. Vakti zamanı gelince de sizin davranışlarınızı model alarak, sizi taklit edeceğim. Kopyala yapıştır misali… Anneciğim ve babacığım bana çok iyi davranıyorsunuz, çok anlayışlısınız, hoşgörüyle yaklaşıyorsunuz. Bunun sonucunda özgüvenim de sağlıklı bir şekilde gelişiyor. Özgüvenim olumlu bir şekilde geliştikçe diğer duygularım da onunla ilişkili olarak sağlıklı bir şekilde gelişecektir. Böylece doğruyu yanlışı birbirinden net ayırabilen, kararlı, ne istediğini bilen bir birey olacağım. Size layık bir evlat olmak için elimden geleni yapacağım.
Güven: “Merhaba sevgili dostlar, benim sağlıklı gelişimim sizin tutum ve davranışlarınızda saklı, Ali'nin annesi ne kadar şefkat dolu, ne kadar tatlı ve güzel bir dili var. Ali ile çok güzel konuşuyor, ona sarılıyor, onu öpüyor, ihtiyaçlarını zamanında karşılıyor. Babası ise eşine destek oluyor, her gün çocuklarıyla vakit geçiriyor, ailesini çok önemsiyor. İşte ben ancak böyle ortamlarda sağlıklı gelişirim. İçinde olduğum bireyin gelişiminde etkin rol oynarım. Ben yeterince gelişmişsem, bana sahip olan kişi güzel bir insan olabilir, sağlam bir arkadaş olabilir, kendini iyi ifade eden bir birey olur, ne istediğinibilir, vefalı bir evlat, ideal bir eş, bilinçli bir ebeveyn olur. Kısacası hepsinin toplamında; mutlu ve ülkesine faydalı bir birey olur. İşte dostlar ben bir insanın hayatının her alanında sosyal rollerinde önemli bir yere sahibim. Sizden ricam lütfen yavrularınıza sevginizi, ilginizi yeterince gösterin, bilinçli yaklaşın, onların buna çok ihtiyacı var unutmayın!”
Ama şunu demeden de geçemeyeceğim; çocuğunuza vereceğiniz ilgide ve davranışlarda da ölçülü davranın lütfen, aşırıya kaçmayın. Sonra özgüven patlaması yaşayan çocuklar türüyor etrafımızda… Ayaklar baş oluyor adeta… Dozunda ve ihtiyacı kadar davranmak kâfi gelir. Unutmayalım ki olumlu duygularında aşırısı zarar verir insana… İtidalli davranmak en doğrusu, en ideali… Sınırlar çizin kendinize, çünkü her şeyin bir sınırı vardır. Bu, sizin abartılı davranışlardan kaçınmanızı kolaylaştıracaktır. İradeli davranmanızı sağlayacaktır.
Son dönemlerde artan, şiddet, tecavüz, istismar olaylarının nedenleri nedir? Kimler neden niçin karşısındaki masum cana zarar veriyor? Neden bazı insanlar kendinden güçsüz ve zayıf insanlara zulmediyor? Bunun kaynağında ne var? Bu kötülükleri yapan insanların genelinin ortak bir özelliği var. O da çocukluk yıllarında yaşamış oldukları acılar… Yani bu insanların geçmişlerine baktığımızda ya baba ve anneden şiddet görme ya ilgisizlik ya da erken yaşta ölüm ve çocuğun sokaklarda büyümesi gibi travmalarla karşılaştıklarını görürüz.
Bu insanların işledikleri suçların karşılığını elbette almaları gerekir ama bu insanların bir de iç dünyalarının temizlenmesi ve uzman desteği ile yaşadıkları travmaları atlatmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu insanlar hukuki olarak cezalarını çekecekler ama ceza süreleri dolduktan sonra kollarını sallaya sallaya gezecekler… Böyle olmamalı, bu insanları topluma kazandırabilmenin yolu yaşadıkları travmaları yok etmeye çalışmak ve onlara yardımcı olmaktan geçer. Unutmayın! Hiçbir çocuk suçlu, cani, katil olmak için doğmuyor. Bir çocuğun ben büyüyünce cani olacağım, suçlu olacağım dediğine şahit oldunuz mu? Elbette ki olmamışsınızdır. Hiçbir çocuk bunu düşünmez, bunu planlamaz, ama bazen bazı çocuklar o kadar çok acı çeker ki artık acıya duyarsızlaşır adeta… Bunun sonucunda yaşadıkları şeyler neticesinde suçlu olur.
Bütün bunları düşünüce ilk çevre olan ailenin önemine tekrar dikkatlerimizi kesiyoruz. Güvenin, sevginin, saygının, hoşgörünün, anlayışın var olduğu bir ailede kötü çocukların yetişmesi imkânsız gibi bir şeydir. Bu şuna benzer; bahçenize çeşitli meyve ağaçlarının tohumlarını ekiyorsunuz. Sonra o tohumları düzenli suluyorsunuz, ilgi gösteriyorsunuz, vakit harcıyorsunuz, bu ağaç yavaş yavaş büyüyor, meyve verecek kıvama geliyor. Bu ağacın çürük meyve verme ihtimali ne kadar düşükse sizin de ilgi gösterdiğiniz evladınızın kötü bir birey olma ihtimali bir o kadar düşük olacaktır.
Güven vicdanla yakın ilişki içindedir. Özgüveni yeteri miktarda gelişmiş olan bir bireyin empati gücü yüksektir. Bununla birlikte olaylara objektif bakmayı, adaletle yaklaşmayı önemser. Yaşadıklarından ders çıkarmak için sık sık iç muhasebe yapar ve yanılmaz bir yargıç olan vicdanının sesini dinler. Bununla alakalı çok güzel bir hikâyeyi sizinle paylaşmak isterim:
“Bir Kızılderili kabilesinde yaşlılardan biri kabilenin çocuklarına eğitim veriyordu. Onlara dedi ki: “İçimde bir savaş var. Korkunç bir savaş… İki kurt arasında… Bu kurtlardan birisi korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, yapmacık gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor. Diğeri ise zevki, huzuru, sevgiyi, umudu paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor. Aynı savaş sizin içinizde de sürüyor ve diğer tüm insanların içinde…”
Çocuklar anlatılanları anlamak için bir dakika düşündüler ve içlerinden biri yaşlı Kızılderili'ye sordu:
“Hangi kurt kazanacak?”
Yaşlı Kızılderili kısaca cevap verdi:
“Beslediğiniz…”
Biz yetişkinler evlatlarımıza güven ortamlarını sunarsak, kendine güvenen, değer veren, değer bilen, vicdan sahibi bireyler yetiştiririz. Vicdanlı ve öz güvenli kişiler hayatın kıymetini bilerek yaşar. Geleceğine umutla bakar ve üzerine düşen sorumlulukları hakkıyla yerine getirir.
Zuhal Güney