• YENİ AHVAL

      Kişiler olarak her birimiz/özümüz, ailemiz, akrabalarımız, çevremiz, mensubu bulunduğumuz camiamız, içinde yaşadığımız şehrimiz, ülkemiz, bölgemiz, medeniyetimiz, dünyamız yeni bir durumla karşı karşıya. Buna yeni bir kuşatma, yeni bir saldırı...

DUYURULAR

DİN-DEVLET İLİŞKİSİ ÜZERİNE

din devlet ilişkisi hayreddin karaman

İslâm'ın Devlet Talebi

Devletin ve hükûmetin beşerî bir ihtiyaçtan doğduğu doğrudur, elbette toplu hâlde yaşayan insanların buna ihtiyaçları vardır ancak “devlet ve hükûmetin Kur’ân'da bahis konusu olmadığı ve İslâm'ın, bu konularda bir talebinin bulunmadığı” iddiası isabetli değildir. Bize göre doğru olanı vaktiyle şöyle ifade etmiştik:

 

İslâm'ın devlet talebinin olup olmadığı, daha geniş bir ifade ile İslâm ve devlet ilişkisi son yıllarda sıkça gündeme gelmiş ve tartışılmıştır. Bu tartışmada İslâm'ın laik karakterli bir din olduğunu savunanlar doğrudan naslara ve özellikle Kur’ân'a bakmışlar, bu kaynakta mahiyet ve niteliklerini Allah'ın belirlediği bir devleti aramışlardır. Gerçi Kur’ân doğru okunduğunda nitelikleri dolaylı ve genel hatlarıyla belirlenmiş bir devlet kavramını onda bulmak da mümkündür ancak biz burada dinin müminlerden istediklerini hareket noktası yaparak “İslâm'ın devlet talebi” konusuna yaklaşmayı deneyeceğiz. Bunun için de fazla uzaklara gitmeden iki örnek üzerinde duracağız: Örtünme ve Kur’ân öğretimi.

İslâm, kendisine inanan ve hayatını inancına göre yaşamak isteyenlerden -ferde veya topluma yönelik birçok şey arasında- belli ölçülerde örtünmelerini ve dinlerini, onun ana kaynağını öğrenmelerini, öğrendiklerini hayata geçirmek için gerekli bulunan din eğitimini almalarını da istemektedir. Bir Müslüman İslâm'ın bu taleplerini yerine getirmek için örgütlenmeye muhtaçtır. Bu örgütlenmeyi ya devlet yapacaktır yahut da Müslümanların sivil olarak örgütlenmelerine izin ve imkân verecektir. Devlet bir yandan örtünenlerin okumalarını ve kamu görevi almalarını, diğer yandan da din eğitimini ve Kur’ân öğrenimini engeller, sınırlar ve yasaklarsa İslâm ile devlet, müminlerin yerine getirmek mecburiyetinde oldukları “dinin emir ve talepleri” ile devletin talepleri arasında çatışma ortaya çıkar. Müminler açıkça dinin taleplerine aykırı bulunan devlet emirlerine uymakta zorlanırlar, ikileme düşerler; devletin emri usulüne göre yapılmış içtihada dayanmaz da, laiklik ilkesi gerekçe gösterilerek din kâle alınmadan, din ve vicdan hürriyetinin gereğine uyulmadan verilmiş olursa bu emre uyamazlar, bu emri veren devlete karşı yabancılaşmaya başlarlar.

Böyle bir durumda Müslümanların şunları yapmaları muhtemel hâle gelir:

a) Sivil itaatsizlik, yani kanunun hukuka aykırı olması sebebiyle ona uymamak, ceza alsa da dinin talebini yerine getirmeye devam etmek.

b) Kâmil manada din ve vicdan hürriyeti veren bir iktidar talep etmek, bunun için elden gelen meşru gayretleri göstermek.

c) Başka inanç ve hayat tarzı sahipleri ile anlaşarak böyle bir iktidarın oluşturulması mümkün olmazsa, başkalarına da din ve vicdan hürriyeti tanımakla beraber İslâm'ı önceleyen, onu hak ve ona aykırı olanları batıl olarak değerlendiren, bâtılın değil, hakkın gelişip yayılmasını hedefleyen devleti ve iktidarı oluşturmak.

İslâm Devleti ve İslâmî Devlet Kavramları

İslâm devleti veya İslâmî devletin terim olarak farkı oturmuş değildir, bunları ayrı manalarda kullanan kimselerin maksatlarını açıklamaları gerekir. Nispeten oturmuş olan iki terim, İslâm ülkesi devleti ile İslâm veya İslâmî devlettir. Bunlardan birincisi halkının çoğu Müslüman olan, Müslüman nüfusun hâkim bulunduğu devleti ifade etmektedir; böyle bir devletin İslâmî tanımlamasına uyması da uymaması da vaki olmaktadır. İslâm devleti veya İslâmî devletten maksat ise devletin temel referansının İslâm olduğu bir yapıdır. İslâm bugüne kadar bilinen ve uygulanan siyasi sistemlerden birini isim vererek ve tanımlayarak öngörmemiş, emretmemiştir. Ancak bu, her siyasî sistemin İslâm'a uygun düşeceği manasına da gelmez. İslâm'ın ortaya koyduğu, iman edenleri bağladığı esaslar, kurallar, amaçlar siyasi sistemlerin de İslâm'a uygun ve meşru olup olmadıklarını belirlemede yol göstericidir, belirleyicidir. İslâmî siyaset sisteminin ve devletin yapısında, her biri Kur’ân'da defalarca zikredilen ve Kur’âni anlamları da belli olan şu unsurlar vardır: Tevhit, itaat, hilafet, bey'at, şûrâ, emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker, velayet, mülk, hüküm, adalet, ehliyet ve emanet. Bunları ihtiva eden sistemler İslâmî'dir, meşrudur.

***

Saltanat Meşru Değildir

Hz. Davud ve Hz. Süleyman Allah tarafından peygamberliğe layık görülmüş ve zamanı gelince de vahye mazhar olmuş seçkin insanlardır. Bunlar hükümdar olsalar bile ehliyet, emanet, adalet gibi ilkeler zayi olmaz. Başkalarını bunlara kıyas etmek mümkün değildir. Bu sebeple peygamber olmayan şahıslar devletin başına geçerken ümmetin rızasını almak ve onların denetimlerine teslim olmak durumundadırlar. Saltanat bu iki unsuru reddettiği için meşru değildir.

***

İçtihat

İslâmî düzen kurduklarını ve bu düzenin ana kanunu olmak üzere İslâmî anayasa yaptıklarını iddia eden bazı İslâm ülkelerinin yapıp ettikleri, içtihadın geniş ölçüde rol oynadığı denemelerden ibarettir. İçtihadın isabet etmesi kadar hata etmesi de ihtimal dâhilindedir. İyi niyetli ve ehliyetli kadroların rehberliğinde yapılan tecrübeler hem Müslümanlar hem de insanlık için bir kazançtır. Müslüman olmayanlar, Müslüman olup da içtihatları farklı bulunanlar taassubu bir yana bırakmalı, bu tecrübelerin sağlıklı yapılabilmesi için olumsuz müdahaleler yapmamalı, kendilerine göre hatalı olan yönleri açıklayıp tartışmalıdırlar.

***

Yeni bağımsızlıklarına kavuşan İslâm ülkelerine her inançtan insanlar ve gruplar akın etmekte, halka ve yöneticilere karşı yoğun bir telkin ve propaganda kampanyası yürütmektedirler. Bunların içinde inanç bakımından samimi olanlar yanında, bu ülkelerden elde edecekleri menfaate göre bir politika takip edenler de vardır. Şaşırmış ve başları dönmüş, kafaları karışmış bulunan bu “İslâmî bilgi ve kültür altyapısı zayıf” Müslümanların sağlıklı bir İslâmî-siyasi yapı oluşturmaları oldukça zor görünüyor. Menfaat ve taassuptan uzak bir İslâmî rehberlik de ortada gözükmüyor. Deneyerek, yanıldığını anlayıp yeniden deneyerek iyi bir sonuca ulaşmalarını diliyorum. Bu arada samimi ve ehliyetli İslâm âlimleri de sorumluluklarını unutmamak durumundadırlar.

Hayreddin Karaman

tefsir dersi 2020

whatsapp takip edin

Yazanlarımız