AİLE SEMPOZYUMU 2. GÜN OTURUMLARI

Medeniyet Vakfı’nın Ankara Kocatepe Kültür Merkezinde organize ettiği ‘‘Aile Sempozyumu’’nun ikinci gününde üç oturumda on tebliğ gerçekleşti.

I. OTURUM

Başkanlığını Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın'ın yaptığı ‘‘Aile ve Eğitim’’ başlıklı oturumun ilk tebliğini ‘‘Hz. Peygamberin Evinde Eğitim ve Öğretim’’ başlıklı tebliği ile Prof. Dr. Mustafa Ağırman gerçekleştirdi.

 

Peygamberlerin öğretmenlik vasfından bahseden Ağırman, Hz. Peygamber (as)’ın yetiştirdiği en önemli neslin sahabe nesli olduğunu ifade etti. İnsan yetiştirmede, çocuk eğitiminde en iyi örneğin Hz. Peygamber(as) olduğunu ifade eden Ağırman, Hz. Peygamber’in evinde yetişen Abdullah bin Zubeyr, Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Ömer (r.anhuma)’in hayatlarından kesitler sunduğu konuşmasında şunlara ifade etti: ‘‘Soma’nın yetimlerinden, Suriye’nin, Afganistan’ın yetimlerinden nice altınlar çıkacağını bilerek el atmak durumundayız. Bunların içerisinde İslam’ın sancağını dalgalandıracak çocuklar vardır. Bunlar bize Hz. Peygamber (as)’ın vasiyetidir’’

İlk Oturumun ikinci tebliğini ‘‘Eğitimde Ailenin Misyonu’’ başlıklı tebliği ile Prof. Dr. Hamdi Döndüren gerçekleştirdi. 

Kur’an-ı Kerim’de bütün peygamberlerin aileleri ile birlikte zikredildiğini söyleyen Döndüren, Hz. İbrahim (as)’ın aile hayatından ve Hz. Lokman (as)’ın çocuğuna verdiği öğütler üzerinden tebliğini gerçekleştirdi. Döndüren, kişinin Allah’a şirk koşmamasından sonra yapacağı en önemli şeyin ane ve babasına göstereceği itaat olduğunu ifade etti.


Prof. Dr. Sefa Saygılı, ‘‘Kişilik Gelişiminde Ailenin Rolü’’ başlıklı tebliğinde çocuk gelişiminde aileye alternatif bir müessesenin olmadığını ifade etti. Avrupa’da her üç çiften birinin, ABD’de ise her iki çiften birinin boşandığını söyleyen Saygılı, çocukların sadece annesi ya da babasıyla yetişmesinin çocuğun kişiliğinde derin etkiler bıraktığını dile getirdi.

Babanın çocuk eğitiminde devre dışı kalmasının sağlıklı bireylerin yetişmemesinde önemli bir unsur olduğu tespitinde bulunan Saygılı, sağlıklı anne-baba tutumlarının nasıl olması gerektiğini ifade ederek tebliğine son verdi.

II. OTURUM

 

Süleyman Arslantaş’ın başkanlığını yaptığı ‘‘Ailede Çözülme’’ başlıklı oturumun ilk sunumunu ‘‘Aileyi Tehdit Eden Unsurlar ve Önleyici Tedbirler’’ başlıklı tebliği ile sosyolog Abdurrahman Arslan gerçekleştirdi. 

Ailede meydana gelen çözülmenin basit bir hadise olmadığını söyleyen Arslan bireyci kültürün gelişmesinin aile hayatında meydana getirdiği sakıncalardan bahsetti. Kadınların ve erkeklerin birbirlerini eşitlik üzerinden tanımlamaya çalıştığını ifade ederek ‘‘Farklılığımızı koruyabilmemiz eşitlikçi yaklaşımlarla mümkün değildir. Biz adalet kriterini ilişkilerimizde esas haline getirmeliyiz’’ dedi. Başörtülü kadınların kamuda çalışıyor olmasının Müslümanlar açısından bir kazanım olmadığını söyleyen Arslan, kapitalimizin çalışma gücüne duyduğu ihtiyaçtan dolayı böyle bir neticeye varıldığını ifade etti. ‘‘Bizim gibi ailelerde kadının evinde iş görmesi bir geri kalmışlık olarak anlatılmaktadır. Geleneksel değerlerimiz küçümsenmekte, kadın erkek eşitliği savunulmakta ve kamusal alanda kadına yer verilmek istenmektedir. Çalışma, kapitalim tarafından yeniden tanımlanmıştır. Başörtülü kadının çalışmasına bu tanımlamada yer verilmiştir.’’

‘‘Aile dinin konusu olmaktan çıkıyor devletin konusu oluyor. Avrupa Birliği müktesabatıyla aile devlet denetimi altına alınmak istenmiştir. Ev geleneğimizin şekillendiği yerdir. Onun otel odasına dönüştürülmesine izin vermemeliyiz. Kadın ve erkek olarak yeniden eve dönmemiz lazım’’

Abdurrahman Arslan’ın tebliğinin ardından Prof. Dr. Burhaneddin Can ‘‘Boşanmada Artış, Sebep ve Sonuçları’’ başlıklı tebliğini gerçekleştirdi. Evlilik şuuru ve evliliğe hazırlıkta dikkat edilmesi gereken unsurlara değinen Can, boşanma gerekçelerini sinevizyon eşliğinde verdiği istatistiklerle anlattı. Boşanmanın fiili ve hukuki boyutları olduğunu söyleyen Can, boşanmaya götüren nedenleri ortadan kaldırmak ya da en aza indirmek için çalışmaların yapılması gerektiğini ifade etti.

II. oturumun son tebliğcisi ‘‘Aile İçi İletişim’’ başlıklı tebliği ile Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın’dı. Tebliğine Mehmet Akif’in;

‘‘Biz ki her mevcudu yıktık, gayesiz bir fikr ile ;
Yıkmadık bir şey bırakmadık... Sade bir şey: aile.
Hangi bir bünyanı mahvettik de ishal eyledik?
İşte viran memleket! Her yer delik, her yer deşik!
Bunların ta'miri kaabil... Olsa ciddiyetten, sebat;
Lakin, Allah etmesin, bir düşse şayet, ailat,
En kani kollarla kalkamaz imkanı yok,
Kim ki kalkar der, onun hayvan kadar iz'ani yok!’’

şiiri ile başlayan Akın, köy enstitülerinin yapmış olduğu tahribatlardan bahsetti. Kitle iletişim araçlarının gelişmesine rağmen aile içi iletişim hala önemini koruduğundan bahseden Akın aile içi iletişimin sahip olduğu muhafaza gücünden bahsetti. Akın konuşmasının devamında ‘‘Aile bir kale ise bu kaleyi sahiplenmek, savunmak İslami bir bilinçle mümkündür.’’ dedi.

Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın yapmış olduğu tebliğin ardından II. Oturum sona erdi.

III. OTURUM

‘‘Aile Sempozyumu’’nun son oturumu bayanlara ayrıldı. Başkanlığını psikolog Zuhal Güney’in yaptığı ‘‘İslami Hayat ve Aile’’ başlıklı oturumun ilk tebliğini ‘‘İslami Davette Ailenin Rolü’’ başlıklı tebliği ile Hayriye Bican gerçekleştirdi. 

Davet kavramını İslam’a ve İslam’ın esaslarına hem inanmaya hem de uygulamaya çağırmak olarak tanımlayan Bican ‘İslami davet, insanları kulların tahakkümünden Allah’ın insana verdiği onura ve izzete ulaştırmayı amaçlar.’’ dedi.

İslami davetin geçmişten günümüze kadın-erkek bütün Müslümanların omzunda geldiğini söyleyen Bican, Asr-ı Saadet hayatından verdiği örneklerle konuşmasını sürdürürken şunları ifade etti: ‘‘Kur’an ve sünnet merkezli yaşarsak aile karşılaştığımız problemler hayra çevrilecektir. Liberal dünyada itaat kelimesi itici bir anlam taşımaktır. İtaati Allah’ın ve Rasûlu’nun öğrettiği tasavvur olarak görmemiz gerekir. Aile reisi ahkam kesen değildir. Aile reisi mutlaka adalet üzere davranmalı, istişareye bağlı kalmalıdır.’’

III. oturumun ikinci tebliğini ‘‘Toplumun İslamlaşmasında Ailenin Rolü’’ tebliği ile Demet Tezcan gerçekleştirdi.

Günümüzün şartları içerisinde idealize edilmiş aile söyleminin ailevi sorunların biraz örttüğü tespiti ile konuşmasına başlayan Tezcan, aile kurumunun dünyevileşme ve sekülerleşme sorunlarına karşı tekrar kendini yapılandırmaya ihtiyacı olduğunu belirtti. ‘‘İslami toplumun oluşmasına giden yolda tebliğ yapacağımız ilk kitleyi aile oluşturmaktadır. Aile kurumunun dünyevileşme ve sekülerleşme sorunlarına karşı tekrar kendini yapılandırmaya ihtiyacı vardır. Yalnızca anne odaklı aile inşaası beklemek yanlıştır. Erkeğin görevi sadece geçim sıkıntısı ile dünyevi telaşlarla koşuşturma olmamalıdır. Ailelerimizi Müslüman aile olarak adlandırmakla, çocuklarımıza İslamî isimler vermekle Müslüman aile olunmuyor.’’ 

Demet Tezcan’ın tebliğinin ardından, Hülya Şekerci ‘‘İslami Mücadelede Kadının Rolü’’ başlıklı tebliğini gerçekleştirdi. İslami mücadelenin sadece erkeğe ait olmadığını belirten Şekerci, İslami mücadelenin kadını da içine alan geniş bir kavram olduğunu ifade etti. ‘‘İslami mücadele içinde yaşadığımız toplumu İslami ilkelere göre değiştirmek ve düzenlemektir. Bizler, zulme uğradıklarında hep beraber karşı koyarlar ayetinin muhatabı Müslümanlarız. Dolayısıyla İslami mücadele gibi bir sorumluluğumuz ve zorunluluğumuz var. Namaz ve zekat ne kadar ibadetse bu toplumu İslami değerler ölçüsünde dönüştürme gayreti göstermek de mümin erkek ve mümin kadınlar için aynı şekilde ibadettir.’’

Son oturumun son tebliğini ‘‘Sekülerizm ve Aile’’ başlıklı tebliği ile Sabiha Alpat Ateş gerçekleştirdi. Alpat tebliğinde kısaca şunları ifade etti: ‘‘Dini değerlerden soyutlanarak oluşturulan dünya tasavvuru olarak tanımlayabileceğimiz sekülerizm ailemize ciddi anlamda zarar vermiştir. Sekülerizmin her ne kadar Rönesans döneminde başladığı ifade edilse de Rabbimizin dünya hayatının gaye edilmemesine karşı uyarması sekülerizme karşı yapılan bir uyarıdır. İslam dünyası olarak bizi dinden soyutlayamayanlar kavramlarımızın içini boşaltarak dini değerlerimizi seküler algılar üzerinden yorumlama noktasına gittiler.

Bir çocuğun sağlıklı olarak yetişebilmesi için ne tek başına kadın ne tek başına erkek ne de tek başına aile yeterlidir. Bir çocuğun sağlıklı yetişebilmesi için sağlam bir aile, sağlam bir çevre ve sağlam bir sosyal hayata ihtiyaç vardır.’’

Sabiha Ateş Alpat’ın tebliğinden ardından gerçekleştirilen değerlendirme konuşmaları ile ‘‘Aile Sempozyumu’’ sona erdi. 

Programın sonunda sempozyum heyeti iki gün boyunca sunulan tebliğlerin kitap haline getirileceğini duyurdu.

tefsir dersi 2020

Yazanlarımız