SEVGİ İKLİMİ

sevgi iklimi bekir saglam

Bekir Sağlam'ın Peygamber iklimini anlattığı Sevgi İklimi adlı kitap Buruc Yayınları tarafından Haziran ayında yayımlandı ve raflardaki yerini aldı. Resulullah'ın insanlarla ilişkisini sevgi ve merhamet kavramları üzerinden ele alan bu eser bizi yeniden siyerin dili ve siyer külliyatı üzerine düşünmeye sevk etti.

Dini (İslâm'ı) doğru anlamanın ve yaşamanın yolu Allah-vahiy/kitap-peygamber ilişkisini doğru anlamaktan geçer. Müslümanlar İslâm'ın ilk yıllarında bu ilişkiyi daha sağlıklı bir biçimde kurabiliyor ve dini sahih biçimde anlayıp yaşıyorlardı. Eğer bu konuda bir zorlukla karşılaşırlarsa devam eden vahiy ve içlerinde yaşayan peygamberden aldıkları cevaplar ile hatalarını tashih ediyorlardı.

Onlara ilimden önce iman verildiği için mevcut toplumdan ve geçmişten tevarüs ettikleri ile zihinlerinde geliştirdikleri tanrı tasavvurundan hareketle Allah'ı bilmek yerine, Allah vahiy yoluyla kendisini nasıl anlatıyorsa öyle bilmeyi ve öyle inanmayı seçtiler. Resulullah insanları vahiy ile Allah'a davet ederken Allah da yine vahiy aracılığıyla toplumu peygambere yönlendiriyordu.

“İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır.” (Ahzab:21)

“De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez”. (Âl-i İmrân 3/32)

Bu ayetlere muhatap olan Müslümanlar Resulullah'ı tanımayı ve örnek almayı kendilerine amaç edindiler. Onu doğru tanımak için önlerinde güvenilir iki yol vardı. Birincisi, onu elçi olarak gönderen ve onu en iyi bilen Allah'ın dilinden tanımak; ikincisi, onu en yakından tanıyanların ve ehli ehlibeytin dilinden tanımak.

Müslümanların onu herkesten fazla sevmesi (el-Ahzâb 33/6) ve örnek alması (el-Ahzâb 33/21) gerektiği, âlemlere rahmet (el-Enbiyâ 21/107), ilâhî bir lütuf (Âl-i İmrân 3/164) olarak ve güzel ahlâk üzere (el-Kalem 68/4) gönderildiği, onun vahiy alan bir insan ve son peygamber olduğu (el-Ahzâb 33/40), ilâhî emir ve yasakları tebliğ edip fertleri ve toplumları arındırma ve onlara kitap ve hikmeti öğreterek son hak dini yaşayacak bir olgunluğa ulaştırmakla görevlendirildiği (Âl-i İmrân 3/164; el-Cum‘a 62/2-3), Allah’ın bildirmesi ve istemesi dışında gaybı bilemeyeceği ve mûcize gösteremeyeceği (el-En‘âm 6/109-110; Yûnus 10/20), Allah’ın ona inanıp kendisine yardım etmeleri için diğer peygamberlerden mîsak almış olduğu (Âl-i İmrân 3/81), Allah’ın ve meleklerin kendisine salât eyledikleri ve müminlerin de ona salâtüselâm getirmeleri (el-Ahzâb 33/56) gibi görevinin mahiyetini açıklayan ve şahsiyetini öven âyetler ilk düzlemi oluşturur.

Vahyin inişine şahitlik eden sahabeden sonra gelen tabiin döneminde Müslümanlar bir taraftan birinci düzlemden (Kur'an'dan) Peygamberi anlamaya/tanımaya çalışırken, bir taraftan da giderek azalan sahabeden “Resulullah nasıl biriydi?” sorusuna cevap olacak şeyleri öğreniyor, öğrendiklerini sözlü ve mümkünse yazılı olarak kendilerinden sonrakilere aktarıyorlardı. Peygamber efendimizin hayatına dair anlatılanlar hadis, tarih, megazi ve ahbar kitaplarında yer bulurken daha sonra onun hayatını özel olarak konu edinen siyer kitaplarında derlendi. Böylece Peygamberi anlama çalışmaları sahabeden başlayarak günümüze kadar geldi.

Yeryüzünde en çok kitap onun hakkında yazılmıştır iddiası boş ve mübalağalı bir iddia değildir. Tabiin sonrası dönemden beri yazılan siyer kitapları Resulullah'ın hayatını, ahlâkını kendi çağına taşıma amacı ve gayreti taşır. Siyer kitapları büyük bir külliyat oluşturmasına rağmen çoğu eser birbirinin kopyası gibidir. Yine birçok kitapta Peygamber Efendimizin hayatı kronoloji ile gaza anlatımı arasına sıkışıp kalmıştır. Bu duruma dikkat çekip rahatsızlığını belirten ve bu sebeple “Özgürlük Peygamberi: Hz. Muhammed” eserini kaleme alan Abdurrahman Şarkavi kitabının giriş bölümünde şöyle diyor:

“Size siretle (Hz. Muhammed'in hayatıyla) ilgili yeni bir kitap sunmuyorum. Çünkü siret konusunda eski/ yeni kaynaklardan oluşan hayli zengin bir literatüre sahibiz. Bu çalışmamla siret konusunda dile getirilmemiş bir gerçeği ortaya koyacak yeni bir kaynak oluşturduğumu da söylemiyorum. Bütün arzum; yüreği, insanlığın acılarını, müşkilâtlarını ve özlemlerini kuşatacak kadar geniş bir insanın hayat hikâyesini tasvir edebilmektir. Bu insanın getirdiği ilâhî buyruklar, zengin ve güçlü bir medeniyet oluşturmuş ve dünya insanlığını asırlar boyu besleyerek dinamik nesilleri sürekli ilerleme yoluna sevketmiş, insan ve hayatın doğasında yeni ufukların keşfedilmesini sağlamıştır.”

Yazar Bekir Sağlam da Şarkavi’nin dile getirdiği benzer duyguları taşıyor olmalı ki “Nasıl anlatmalı?” meselesini kendine dert ediniyor:

“Alemlere rahmet olan Peygamberi günümüz insanına nasıl anlatacaktık? Üslup, sunuş nasıl olmalıydı? Gönüllere bir zerafet içinde sunuş gerekiyordu. Sunulan kalbe bir gül gibi konmalıydı. Asıl olan ise âlemlere rahmet olanı anlatırken zülfiyâre dokunmamak gerekiyordu. Kalplere Nisan yağmuru misali konulmalıydı. Hafif hafif dokunuşlarla…”(s:8)

Bekir Sağlam daha önce kaleme aldığı Model İnsan Peygamber, Zarif Evrenin Zarif Peygamberi gibi eserlerinde de Hz. Muhammed'in sevgi ve zerafet yönünü öncelikli konu olarak ele alıyor ve model insan olarak dikkatlere sunuyor. Kanaatimce doğrusunu da yapıyor. Çünkü içinde bulunduğumuz çağda modernitenin, sekülerleşmenin ve hümanizmin etkisiyle sevgi, aşk, sanat, estetik, sosyalleşme… ve benzeri kavramlar fast food gibi tüketiliyor. Konjonktüre göre kavramlar piyasaya sürülüyor, amaçlanan fayda sağlanınca tedavülden kaldırılıyor, yerlerine yenileri sürülüyor.

İşte böyle bir ortamda Bekir Sağlam Sevgi İklimi’nde sevgi edebiyatının ötesinde onun bilfiil yaşanan bir hâl olduğunu somut örnekler üzerinden anlatıyor. Sayfalar ilerledikçe okuyucuda örneklerin etkisi ile duygu yoğunluğu oluşuyor. Aradan zaman ve mekân farkı kalkıyor, o güzel insanlar içimizden biri olup aramızda dolaşmaya başlıyor. Kısa, etkileyici, yer yer tekrar eden cümlelerin peşinden sürüklenip giderken “İşte bu”, diyorum:

Hz Muhammed'i anlatan bir kitap önce onu hissettirmeli. Onları bizim çağımıza getirmeli ya da bizi onların çağına götürmeli. İnsan olmanın, Müslüman olmanın onurunu, değerini hissettirmeli. Aramızdaki asırlara rağmen temel insani değerlerde hiçbir değişikliğin olmadığını fark ettirmeli.

Bekir Sağlam şiirle olan yakın ilişkisini de meramını anlatma da bir imkân olarak kullanıyor. Yerli yerinde şiir alıntıları yapıyor. Yazar Resulullah'ı anlatırken yukarıda anlatılan birinci düzlemden (Kur'an'ın anlattığı peygamber) ve ikinci düzlemden (sahabenin anlattığı peygamber) kopmuyor.

Bekir Sağlam bilinmeyen, anlatılmayan şeyleri yazmıyor. Fakat bildiğiniz bir olayı bile okurken “Ben niye böyle bakmadım? Neden böyle düşünmedim, hissetmedim?” dedirtecek şekilde yazıyor. Sevgi İklimi’nde yer alan yirmi sekiz yazı Bekir Sağlam'ın kırk yıla yakın zaman diliminde kürsülerden ve mikrofonlardan anlattıklarından seçilmiş bir demeti oluşturuyor ve anlaşılan devamı geleceğe benziyor. Çünkü yazar Diyanet Radyo'da yıllardır “Peygamber İkliminden” programını hazırlayıp sunuyor. 700. bölüme yaklaşan programı dinlemek için radyonun internet arşivine girdiğinizde sizi tok ve etkileyici bir ses karşılıyor. Bekir Sağlam, Peygamber efendimizin sahabe ile olan insani ilişkisini anlatırken sadece anlatmıyor, yaşıyor adeta. Çağın kirlerinin çevremizi kuşattığı bu atmosferde o iklime o kadar çok ihtiyacımız var ki;

Ya taşıyalım buraya ya taşınalım oraya…

İsmail Demirbaş

sevgi iklimi bekir saglam 2

tefsir dersi 2020

Yazanlarımız