Amellerin en hayırlısı Allah yolunda yapılan cihaddır. Allah yolunda atılan her adım, onun rızası için tüketilen her nefes, onun muradını anlamak için yazılan ve okunan her satır, bir cehttir, bir çabadır. Kur’ân-ı Kerim’in birden çok yerinde tekrar edilen “Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad ediniz.” ibaresi, cihadın sadece savaştan ibaret olmadığını gösterir.
Esasen cihad; gerek mal ile ve gerekse can ile olsun sırf Allah yolunda ve onun kelimesi en yüce olsun diye yapılan her türlü çabanın adıdır.
Cihadın fazileti başlı başına ele alınması gereken geniş ve önemli bir konudur. Bugün İslâm ümmetinin içinde bulunduğu zillet ve karşı karşıya bulunduğu en büyük musibet cihadın terkedilmiş olmasıdır. Ancak cihadın terkedilmesi ümmete ne kadar pahalıya mal olmuşsa yanlış yapılması da aynı şekilde çok pahalıya mal olmaktadır.
Can ile yapılan cihad yani Allah yolunda savaşmak; Müslümanların içinde bulunduğu şartlara göre farz-ı kifâye veya farz-ı ayn hükmünde olabilen bir ibadettir. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi niyetinden başlamak üzere nasıl yerine getirileceği ilgili bir fıkhı vardır. Hiçbir ibadet fıkhı bilinmeden eda edilemediği gibi cihad da fıkhı ve hukuku bilinmeden eda edilemez.
Allah yolunda savaşmanın Müslüman idarecilerin belirleyeceği stratejisi, sosyal ve siyasal hedefleri vardır.
Cihad, ifsat için değil ıslah için yapılır; insanlara zorla İslâm’ı kabul ettirmek için değil, İslâm ile insanlar arasına konulan engelleri ortadan kaldırmak, davet ve tebliğin önünü açmak için yapılır, mazlumu koruyup zalime engel olmak, zulüm ve haksızlığa son vermek, fitneyi ortadan kaldırmak için yapılır.
Cihad savaşın olduğu bir bölgeye ölmeye veya şehit olmaya gitmek olmadığı gibi bu amel sadece kişinin kendisini ilgilendiren bir durum da değildir. Sonucuna göre kişinin ailesini yakınlarını, çevresini bölgeyi ve bütün İslâm ümmetini ilgilendirir. “Ben şehit olup kurtulayım benden sonrakiler ne olursa olsun.” mantığı cihadın ulvî hedefleri ile bağdaşmaz. Kişinin fizikî durumu, ahlâkı, eğitimi ve ruh haliyle savaşa hazır olması gerekir.
Niyeti sadece Allah rızası olsa bile şartlar ve zamana göre; kimlerle beraber, hangi sancak altında, ne zaman, nerede, kime karşı ve ne için savaşılacağının çok iyi bilinmesi gerekir. Cihadın diğer ibadetlerde olduğu gibi genel şartları yanında özel şartları da vardır. Örneğin annesi bakıma muhtaç olan bir sahabeye Allah Rasûlü cihada çıkmasına müsaade etmemiştir.
Haksız yere bir insanı öldürmeyi bütün insanları öldürmekle eş değer sayan, İnsan hayatına bu kadar değer veren bir dinin insanı gelişigüzel öldürmeye izin vermesi düşünülemez. İslâm, bir insanın ne zaman hangi durumlarda ölümü hak edip etmediğini açık delillerle orya koymuştur İslâm’ın savaş ile ilgili olarak vazettiği hukuku insanlığın bırakın ulaşması anlaması bile mümkün değildir.
“Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır.” ayet-i kerimesinin üzerinde iyice düşünüldüğünde insanı yaşatmaya matuf bir hüküm ifade ettiği hemen anlaşılmaktadır.
İslâm’da savaş hukuku konusu bir makalenin sınırlarına sığmayacak kadar geniş ve önemli bir konudur. Bu sebeple yapılması gereken bu konuda daha önce yapılmış geniş çalışmalara müracaat edilmesidir.
İslâm’ın cihad ve savaş ile ilgili öğreti ve hükümlerinin eksiksiz ve fazlasız olarak açık bir şekilde ortaya konulası zorunludur. Cihad ve savaş kavramı Kur’ân-ı Kerim, hadis-i şerif ve ilgili İslâmî kaynaklarda ne şekilde ele alınıyor ise eğilip bükülmeden sunulmalıdır. İşte rahmetli Mevdudi -eserinin önsüzünde ifade ettiği gibi- “İslâm’da Savaş Hukuku” adlı eserinde tam olarak bunu yapmıştır. Üstat Mevdudi, objektif bir bakış açısıyla ve ilmî usullere son derece riayet ederek konuyu etraflı bir şekilde ele almıştır.
“Buruc Yayınları” tarafından gözden geçirilerek yeni baskısı yapılan kitapta; insan ölümü ne zaman hak eder, ne zaman katli vacip olur, fitnenin mahiyeti nedir, ne zaman ve nasıl ortadan kaldırılması gerekir, cihad niçin gereklidir ve neden üstündür gibi sorulara cevaplar aranmış; savaş türleri ve hükümleri, cihadın amaç ve hedefleri, İslâm’ın savaş ve barış yasaları detaylı olarak ele alınmıştır. Kısaca İslâm’da savaş ile ilgili bilinmesi gereken her şey bu kitapta mevcuttur.
Bir Müslüman’ın bu konuyu kendi başına araştırıp doğru sonuca ulaşması çok zordur. Diğer ibadetlerini ifa edilebilmesi için nasıl ki fıkıh kitaplarına ihtiyaç duyuyorsa cihad için de bu kitaba ihtiyaç vardır, başka bir ifade ile “Cihadın fıkıh kitabı da budur.”denebilir.
Kitap; cihad ile alakalı olarak İslâm’a yöneltilen suçlamalara cevap niteliğine sahip olmasına rağmen İslâm’ın cihad ile ilgili öğretilerini savunma veya farklı gösterme çabasına asla girmemiştir. Zaten hiç kimsenin Allah’ın koyduğu hükümleri değiştirme, hafifletme veya zorlaştırma, güzel veya çirkin gösterme yetkisi yoktur, İslâm’ın buna ihtiyacı da yoktur. Mesele Allah’ın muradının doğru anlaşılması ve uygulanmasını sağlamaktır.
Yaklaşık bir asır önce Üstat Mevdudi’yi bu kitabı yazmaya sevk eden sebepler bu gün de aynen mevcuttur. Dolayısıyla kitap halen güncelliğini korumaktadır.
Müslümanların dünya üzerindeki hâkimiyetlerini kaybetmeye başlamalarıyla birlikte İslâm’ın savaş ile yayıldığı propagandası yapılmaya başlanmış bugün İslâm coğrafyasının birçok yerinin işgal edildiği bir zamanda İslâm ile terörizm kelimeleri yan yana getirilmeye çalışılmaktadır. Üstelik bunu yapanlar dün olduğu gibi bugün de en çok kan döken sömürgeci ve işgalci batılılardır. Ancak silah ve teknoloji alanında üstün oldukları gibi medya ve propaganda ile algı oluşturmak konusunda da son derece başarılıdırlar.
İslâm’ın savaşta öldürülmesini yasakladığı sivilleri hedef almak İslâmî anlayışa yakışmadığı gibi insanların kafasını kesip görüntülerini bütün dünya medyasına servis etmek de Batı’nın İslâm hakkında oluşturmak istediği olumsuz algıya hizmet etmekten başka hiçbir işe yaramaz.
Müslüman olarak bize düşen, İslâm’ın saf ve temiz olan öğretilerini doğru anlamak, İslâm’ı iyi bir şekilde temsil etmek ve ona yöneltilen her türlü saldırıya gücümüz nispetinde karşı koymaktır. Doğruya ulaştıran ancak Allah’tır.
Ramazan Tuğ