• AÇILIM - ATILIM

      Sıkışan ve daralan her kişi, her müessese, her devlet, her anlayış ve düşünüş, her medeniyet; atılım ve açılım yapmak ister. Bu sanıldığı kadar kolay ve hemeninde olabilecek bir durum değildir. Bu işin sancısını çekenler, -ister kişi olsun ister...

DUYURULAR

İNSAN KENDİ ÖZÜNE BAKABİLİR Mİ?

Uzun bir aradan sonra tekrar huzurunuzdayım. Geçirmekte olduğumu bir rahatsızlık nedeniyle yazıya ara vermiştim. Bundan böyle yazı tarzımı belki konu seçimini değiştirmeyi düşünüyorum. Bakalım becerebilir miyim? Dualarınızı bekliyorum. 

İnsan özü, kendisi, hodî, benliği, kişiliği nedir diye sorulsa?

Her meslek erbabı farklı cevap verir. 

Tefsirci başka tarif eder özü, kelamcı başka. Felsefeci başka bakar ,tabip başka bakar, psikolog başka bakar, sosyolog başka bakar…

 

Aynı meslekten insanlar da farklı bakar ve farklı anlar kişiliği, eneyi, özü…

İnsanın iki ana varlığı vardır, bu ikisinin toplamı, cemi bir insan eder. Bedeni ve ruhu.

Bize ruhla alakalı çok fazla bilgi verilmemiştir. Az bir bilgi ile yetinmemiz istenmiştir.

Lakin ruhumuzu, bedensel olmayan yönümüzün ne olduğu ve ruhun iskeletinin nelerden oluştuğu bize ihsan edilmiştir. Ruhumuzun yapısı değil fonksiyonu üzerinde durmamız bizim için daha yararlı olacaktır. 

Daha doğrusu insanı insan kılan nedir? sorunun cevabını bulmamız lazım gelir. 

Konumuzla alakalı bir kavramımız var; lübb.

Lübb; Sözlükte: 1. İç; öz. 2. Akıl; ruh; sağduyu. 3. Kabuklu meyvelerin içi, etli kısmı. Bir şeyin en iyisi, özü, halisi, lübbü’l-cevz, Ceviz içi. Ayrıca bir yerde ikamet etmek, yerleşmek, ortaya çıkmak, devam etmek anlamlarına da gelir. 

Lübb kelimesi, tasavvuf kaynaklarında “kuruntu ve hayal kabuğundan arınmış ve kutsal nurla aydınlanmış akıl”“özün özü” anlamındaki lübbü’l-lüb ise “akla güç veren ilâhî ve kutsî nur” şeklinde tanımlanmış (et-Taʿrîfât, “lüb” md.; Kâşânî, s. 72), Kur’an’da birçok yerde geçen “selim akıl sahipleri” manasına gelen ülü’l-elbâb ifadesi (meselâ bk. Sâd 38/29, 43) bu terimin kaynağı olarak görülmüştür.

Mukarrebînin tevhidi lüb, sıddîkların tevhidi lübbü’l-lübdür. Gazzâlî bu hususu ceviz misaliyle izah eder. Cevizin üzerindeki sert kabuk kışr, bu sert kabuğu örten yeşil ve acı kabuk kışrü’l-kışrdır. Sert kabuğun içindeki ceviz lüb, bu özün içindeki ceviz yağı lübbü’l-lübdür ve nihaî amaç da budur (İḥyâʾ, IV, 240).

Kur’an’da “وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ” “Ey özlü akıl sahibleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Artık, Allah'a karşı gelmekten sakınırsınız.” (Bakara, 179); “Kendinize azık edinin, şüphe yok ki azığın en iyisi Allah korkusudur. Ey özlü (olgun) akıl sahibleri! Benden korkun.” (Bakara, 197); “Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak özlü akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara, 269).

“(Bu inceliği) ancak özlü akıl sahipleri düşünüp anlar” (Al-i İmran, 7); “Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak özlü akıl sahipleri anlar.” (Rad, 19); “Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrahim, 52); “..Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak özlü akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer, 9); “Ey inanmış olan özlü akıl sahipleri! Allah'tan sakının; Allah size Kur’an'ı indirmiştir.” (Talak, 10) ayetlerde de kelimemiz izah edilmektedir. 

Lübb, akılla mı alakalı yoksa kalple mi alakalı? Belki akıl ile kalbin birleştiği ortak hassamızdır. Hikmetle yoğurulmuş, akıl süzgecinden geçirilmiş ince anlayış demek daha doğru olabilir. 

İnsanın cismaniliği ile maneviyatını birbirine bağlayan bağlardan biri de şüphesiz bu lübb kavramıdır. Sanki bir tarafı bedenimizle kaim diğer bir yanı da maneviyatımızla ilintili. 

Akıl ile kalbi birbirinden ayırmak, yek diğerinin zıddı veya muhalifi gibi kabul etmek, takvayı, zühtü, birri, ihsanı, hafife almak..insanı tanımamak ve insanı hayvani hislerden ibaret sayma derekesine indirmektir. İnsanı birkaç basamak aşağıya çekmektir. 

Bedenimiz nasıl büyüyüp gelişiyorsa, ruhumuz, maneviyatımız da öylece büyüyüp olgunlaşarak kemale doğru ilerliyor. 

Bu olgunlaşma süreci, belli kavramlar hassalar üzerinden olabilir. 

Mesela; adalet, hikmet, iffet, şecaat gibi hassalar hem manevidir, hem de maddi görünürleri olan kuvvelerdir. 

Manevi varlığımız, maddi olarak tezahür eder. Maddi tezahürü olmayan manevi kuvvelerin karşılığı yani fonksiyonu olamaz. 

Adalet duygusu; adalet dağıtacak mevkide olan birinin adil davranmasıyla ortaya çıkar. Elinde hiç güç olmayan ve hükmetme mevkiinde olmayan birinin adaletle ilgili söylemi, söylem olarak kalır. Doğru şeyler söyleyebilir lakin asıl adalet uygulandığı zaman belli olur. 

Niyetin karşılığı bu dünyada görünmez, o ahirette karşılık bulan bir durumdur. Demek insanın manevi gücü yaşantısına yansıdığı oranda değer kazanır ve başkası tarafından da fark edilir. 

Lübb ile ilgili de özlü akıl, iç huzur, kendisiyle barışık olma hali dışarıya yansıyorsa bir kıymet ifade eder. 

İnsanın vicdanının derinliğinden gelen sese kulak vererek zahiri hayatını da ona göre düzenlenmesi haline gelirse biz ona olgun akıl sahibi, hikmetle adaleti birleştiren kişi olarak bakabiliriz. Sadece iç alemine güvenerek, sezgicilik yapmak ise o başka bir haldir. İçin dış aleme uymasıyla dingin ve oturmuş bir hayat elde edilebilir. 

Dıştan kastım ise şer’i şerifin açık naslarına uymaktır. Açık nas ile iç alem arasında köprü kurarak vicdan ile adaleti birleştirmekle mümkündür. 

Bunun olabilmesi, dış dünyanın düzgün işlemesine yani fıtrata ve şeriata uygun bir zahiri dünya oluşturmasına bağlıdır. Fıtrata ters işleyen bir sosyal düzenden lübbü doğru anlamak ve ona uygun yaşantısını sürdürmek çok zordur. Böylesi ortamlarda da görece lübb yaşanabilir, lakin o lübb nakıs kalır. Hayat bir bütündür, siyasi, iktisadi sosyal vb alanlar fıtrata uygun olursa ancak düzgün bir zihin inşası mümkün olabilir. Böylesi ortamlarda ancak içimizdeki deruni hassalar su yüzüne çıkabilir. Görünür hale gelebilir. 

 

NOT: Hastalığım dolayısıyla telefon eden, bizzat ziyaret eden herkese teşekkürler ederim. Gıyabımda dua eden kardeşlerime de şükranlarını iletirim. 

Ayrıca hastalığım sebebiyle; davetlerine icabet edemediğim ve cenazelerine katılamadığım kardeşlerden de helallik dilerim. Umarım beni anlamışlardır.

tefsir dersi 2020

whatsapp takip edin

Yazanlarımız